29 Aralık 2013 Pazar

Uyku: beyindeki toksinleri temizler




Bir grup Amerikalı araştırmacı, uykunun ana nedenlerinden birini keşfettiklerini söylüyor.

Science dergisinde yer alan makaleye göre beyin hücreleri, uyku sırasında küçülerek nöronların arasındaki çatlakların genişlemesine ve dolayısıyla buradan sıvıların geçerek beyni temizlemesine olanak sağlıyor.
Araştırmacılar ayrıca, beynin bu zehirli proteinlerden arındırılamamasının hastalıklara yol açma ihtimali olduğunu söylüyor.
Araştırmacıların başta cevap aradığı ana soru, tehditlere açık bırakmasına rağmen hayvanların neden uyuduğu yönündeydi.
Uykunun hafızanın onarılmasına ve beynin öğrenme kabiliyetine büyük tesiri olduğu halihazırda bilinmekteydi. Ama Rochester Üniversitesi Tıp Merkezi'nden uzmanlar, uyumamızın "temizlik" işlevi olduğunu da düşünüyor.
Araştırmacılardan Doktor Maiken Nedergaard "Beynin harcayabileceği enerji miktarı sınırlı olduğundan iki işlevden birini seçmesi gerekiyor: uyanık ve farkında, veya uykuda ve temizlik halinde. Evinizde parti vermeye benziyor. Ya misafirlerinizi eğlendireceksiniz, ya da temizlik yapacaksınız – ikisini aynı anda yapmanıza imkan yok."
Bunun "hayati" önlem taşıdığını söyleyen Dr Nedergaard, beynin uyanık durumda bunu gerçekleştiremediğini söyledi.
BBC'ye yaptığı açıklamada araştırmacı "Beyin, kendi etrafında su pompaladığı sırada çok fazla enerji harcıyor gibi görünüyor. Bu, büyük ihtimalle bilgi işlemeyle aynı anda gerçekleşemez." dedi.

Araştırmayı yorumlayan bağımsız uyku uzmanı Doktor Neil Stanley ise "Bu, uykunun dinlenmek ve temizlik yapmak için taşıdığı önemi ortaya koyan, ilginç bir araştırma. Uykunun psikolojik nedenleri olan hafıza ve öğrenmeyle ilgili iyi verilerimiz zaten var. Ama şimdi gördüğümüz uykunun fiziksel ve kimyasal nedenleri – bunlar da çok önemli."diye konuştu.

alıntıdır

şifa duaları

 “Ben Resulullah (sav)’dan şöyle söylediğini işittim.” dedi:
“ Sizden kim hastalanırsa şu duayı okusun:
“Rabbunâ’llahu’llezi fi’s-semâi tekaddese ismüke, emrüke fi’s-semâi ve’l-ardı kema rahmetike fi’s-semâi fec’al rahmeteke fi’l-ardı. Vegfir lenâ hûbenâ ve hatâyânâ. Ente Rabbu’t-tayyıbîn. Enzil rahmeten min rahmetike ve şifâen min şifâike ala hâza’l vec’i fe yebreu.”
(Ey huzuru semevatı dolduran Rabbim! Senin ismin mukaddestir. Senin emrin arz ve semadadır, tıpkı Rahmetin semada olduğu gibi. Arza da rahmetinden gönder ve bizim günahlarımızı ve hatalarımızı affet. Sen (kötü söz ve fiillerden kaçınan) bütün iyi kimselerin Rabbisin… Bu ağrıya, Rahmetinden bir rahmet, şifandan bir şifa indir, iyileşsin.”
(Ebu’d-Derdâ (ra), adama) bu duayı okumasını emretti. O da okudu ve iyileşti.”

Osman İbnu Ebi’l-Âs (ra) anlatıyor:
“ Resulullah (sav)’a Müslüman olduğum günden beri bedenimde çekmekte olduğum bir ağrımı söyledim. Bana:
“Elini, vücudunda ağrıyan yerin üzerine koy ve şu duayı oku!” buyurdu. Dua şu idi:
“Üç kere: “Bismillah”tan sonra yedi kere, “Eûzu bi-izzetillahi ve kudretihi min şerri mâ ecidu ve uhâziru.”
(Bedenimde çekmekte olduğum şu hastalığın şerrinden ALLAH’ın izzet ve kudretine sığınıyorum.” diyecektim.
Bunu birçok kereler yaptım. ALLAH Teâla Hazretleri benden hastalığı giderdi. Bunu ehlime ve başkalarına söylemekten hiç geri kalmadım.”

Kirlian Fotoğrafçılığı Yöntemi İle Şifacılığın görüntülenmesi

Şifa Enerjileri ve Kirlian Tespitleri
Kirlian fotoğraf tekniğiyle şifacılar üzerinde, test şartları altında yapılan denemeler göstermiş bulunmaktadır ki, gerek yakın şifa sırasında, gerekse uzaktan ruhsal şifa sırasında, şifacı medyumun aurasında meydana gelen değişiklikler aynı olmaktadır. Bu konuyla ilgili araştırmaların sonuçları ilk olarak "Psiko­enerjetik Sistemler" isimli dergide yayımlanmış bulunmaktadır. Söz konusu dergide çıkan makaleye göre; yapılan araştırmalar, "New York Duyular Ötesi Araştırmalar Kurumu" tarafından yürütülmüş ve süje olarak Maria Janis Cooper (Babası Gary Cooper) kullanılmıştır. Üstüste yapılan 12 deneme sonucu tespil edilen şifacı medyumun Kirlian Fotoğrafları, bir kısmı da renkli olmak üzere, yorumlanmış ve araştırıcıların dikkatlerine sunulmuştur. Bir kısmı renkli olarak çekilmiş bulunan bu fotoğraflarda, şifadan önceki ve sonraki değişiklikler arasındaki farklar açık olarak belli olmaktadır. 
Ayrıca yukarıda adı geçen yayın organında Kirlian Fotoğrafçılığının öncüleri olan (Rusya Kazakistan, Alma-Ata'dan) Semyon ve Valentina Kirlian'ın dolu dolu 4 sayfalık makaleleri de yayımlanmıştır. Kirlianlar'ın makalesine göre; fotoğraf çekiminde renkli film kullanıldığı zaman, insan cildinin farklı farklı gölgeleri elde edilmektedir. Genellikle iç kısımlar mavi ve dışa doğru bu mavilik yeşile doğru açılır. İnsanın heyecansal durumlarına ya da heyecanlarındaki değişikliklere paralel olarak bu renklerde de değişmeler olmaktadır. Ciltten intişar eden renkler arasında belli başlıları şunlar olmaktadır: Mavi, eflatun, sarı, açık mor, gri ve turuncu.
Şifacıların, Hastaya Aktardıkları Enerjiler
Rus şifacılarından Alexei Krivorotov'un (oğulları mühendis Victor ve fizisyen Vladimir ile birlikte) biyo enerji tedavisi konusunda yayımlanan bir makalesinde, şifacı medyumdan hastaya enerji nakli konusu üzerinde daha ayrıntılı olarak durulmaktadır. Bilindiği gibi, söz konusu enerji nakli sırasında hastalar, genellikle hafif bir ürperme hissederler. Bazı durumlarda şifacı (kendisine söylenmeden) arızalı organın hangisi olduğunu hisseder. Sanki cilt titreşmektedir. Tedavi sırasında kalp atışlarının (hastanın) şifacı medyumunkilerle şifa süresince aynı tempoda olduğu vakalar da tespit edilmiştir. 
Yukarıda adı geçen yayın organının editörü olan (ve aynı zamanda bu konunun araştırıcılarından olan) Stanley Krippner, Kirlian metoduyla ilgili olarak; 
", Bu metod, psikosomatik hastalıkların önceden teşhisi ve tedavileri konusunda yararlı bir vasıta olarak kullanılabilir"," demektedir. 
Bunlardan başka bu konuda Moskova'nın tanınmış araştırıcılarından Victor Adamenko'nun, Alla Vinogradova isimli psikokinezi medyumuyla birlikte yürüte gelmekte olduğu çalışmalar da başka bir makalede anlatılmaktadır. Söz konusu denemelerde, V. Adamenko'nun yazdığına göre, Bayan A. Vinogradova bir ping-pong topunu uzaktan hareket ettirebilimektedir.             .
Los Angeles Times'da "Dünyanın Dikkati Ruhsal İlaca Çevrilmiş Bulunuyor" başlığı altında yayımlanan uzun makalede, Spiritüalistlerce yıllardan beri bilinen gerçeklerin, bilim tarafından yeni yeni ispatlanmaya başlandığı belirtilmiştir. 
Gazetenin tıp yazarı Harry Nelson, California Nöropsikiyatri Enstitüsünde şifacı medyumların parmaklarının uçlarından çıkan esrarengiz ışıkların fotoğratlarının çekilmekte olduğunu söylemiştir. California, Stanford Universitesinden bir bilim adamı, bunun, "şimdiye kadar tespit edilmemiş olan yeni bir tip enerji" olduğunu söylemiştir. 
H. Nelson, makalesinde, ruhsal cerrahinin bazılarının düşündükleri gibi sahte bir şeyolmayacağını açıkça ifade etmiştir. Kendi ifadesine göre; Amerikalı psikolog Dr. Thelma Moss ile böbrek uzmanı Dr. Marshall Barshay, şifacı kimselerin şifa kudretleri üzerinde araştırmalar yapmaktadırlar. Bu çalışmalardan şimdilik çıkan sonuçlara göre; araştırmacılar, şifacıların vücutlarında, hastalara aktarılabilen bir çeşit "elektriksel" gücün bulunduğu kanısına varmış bulunmaktadırlar. Onların görüşlerine göre; sıhhat, enerji güçlerinin belirli bir dengede bulunmasıyla ilgilidir, Hastalıklar bu güçlerin bozulmasıyla ortaya çıkmaktadırlar. İşte, ruhsal şifacının yaptığı veya yapacağı, bu dengesi bozulmuş güçleri normal hale getirmekten ibarettir ve bunu başardığı zaman zaten hasta şifaya kavuşmaktadır. Zayıflamış bir bataryayı tekrardan şarjetmek gibi bir şey ... 

Dr. Thelma Moss ve Şifacıların Etüdleri Çalışmaları
Ruhsal fenomen üzerine otorite olarak kabul edilen Dr. Moss, 1971 'de, Rusya Kazak Üniversitesindeki Dr. V.I. Inyushin'in laboratuvarını gezmiştir. Bu doktor, "Kirlian Metodunun" öncülerinden biridir. Bu metodla yapılan araştırmalarda herhangi bir kamera ya da mercek sistemi kullanılmamaktadır. Fotoğrafı çekilecek obje, bir film parçası üzerine konur ve kesik kesik elektrik deşarjına maruz bırakılır. Bu yolla elde edilen fotoğraflar, çoğu zaman son derece şaşırtıcı olmaktadır. Cansız maddelerin bile köşelerinde renkli koronalar (taç) tespit edilmiştir.
Bazen yaprakların iç yapıları ile ışıklı izlere de rastlanır. Dr. Moss'a göre bu ışıklı izler, (kalıplar) yapraklarda bir türden, diğer bir türe değişmemektedir. H. Nelson'un makalesinde bu fotoğraflarla ilgili olarak üç yaprağın resmi de yayımlanmıştı. Bunlardan birincisi, normal bir yaprak. İkincisinde aynı yapraktan küçük bir parça koparılmış (ortası delik). Üçüncüsü de yaprağın, bir şitacı medyum tarafından pas yapılmış hali görülüyor ve delik kaybolmuş. 
Dr. Moss, şifacıların parmak uçlarından çıkan bu ışımaların fotoğraflarını çekmekte adeta uzmanlaşmış bulunmaktadır. KirIian metoduyla çekilen fotoğraflarda, normal ve şitacı kimselerin ellerinden çıkan ışımalar görülmektedir. Sadece bir farkla: Şifacıların ışımaları diğerlerine nazaran daha fazla görülmektedir. 
Bir şifa celsesinden sonra Dr. Moss'un ifadesine göre; hastanın vücudu tarafından yayılan ışıma çoğalmış durumdayken, şifacınınki, bunun aksine azalmaktadır. "Kuvvetle inanıyorum ki, biz, bu metodla insanların vücutlarından yayılmakta olan fakat normal gözlerimizle göremediğimiz bir şeyi görebilir hale getirmiş bulunuyoruz" demektedir. 
Dr. Moss karşılaştırmalı deneylerinde görmüştür ki, şifacıların koronaları alelade kimselerinkinden oldukça farklıdır. Bazı Rus araştırıcılar bu koronalara "biyoplazma" adınıvermiş bulunmaktadırlar ve bunun duyular dışı idraklerimizle ilgili bulunduğunu tahmin etmektedirler. Yine belirtildiğine göre; bu biyoplazma sayesinde bazı kimseler kendi arzularıyla objeleri (dokunmadan) yerlerinden oynatabilmektedirler. 
Yeni koparılmış bir yaprak, bir Kirlian cihazı içine yerleştiriliyor. Elektrik akımı veriliyor veelde edilen fotoğraf, yaprağın yüzeyi üzerinde soluk, mavimsi bir ışıma gösteriyor. Bunu taki ben, yaprağa bir kaç kez iğne batırılıyor. Yaprak anında tepki gösteriyor -yaralanan noktalarda kırmızımsı, hafif bir ışık beliriyor. Bir süre sonra yaprak solmaya başlıyor ve ışıma giderek sönüyor. Bir "şifacı" kişi yaklaşıyor; ellerini yaprağın 15-20 cm. kadar yakınına uzatıyor. Bu "şifacı", aslında, yaprağın ölmekte olan hücrelerine taze güç doldurmaktadır. Bir kaç dakika içinde, ışıyan parıltı tekrar gözlemlenmeye başlıyor. Yaprak, biyo enerjetik etkiye karşılık vermektedir. 
Dr. Thelma Moss (Universty of California) yukarıda anlatı­lan deneyi 1972 yılında gerçekleştirdi. Kirlian etkisi ile ilgilenmiş olan Bayan Moss, bu tekniği, canlı sistemler arasında belirli bir mesafe öteden oluşan etkileşimin araştırılmasında uygulamaya karar vermişti. Özellikle de Rusya, Tbilisi'li "şifacı" Alexei Krivorotov'un deneysel çalışmaları ile ilgileniyordu. Dr. Moss, Krivorotov gibi "ellerin teması" ile şifa verebildiklerini ileri süren başka kişiler de aramış ve bulmuştu. 
Böylesine cüretli iddialar nasıl doğrulanabilir ki? Varsayalım ki, hasta bir kişidaha iyi bir hale geldiğini belirtsin. "Daha iyi" ve "daha kötü" şeklindeki değerlendirmeler tamamiyle sübjektiftir. Nihayet, alışılmış klinik teşhis yöntemleri de tüm objektifliklerine rağmen, karmaşıktırlar ve uzun süre isterler. İşte, bu noktada yüksek frekans fotoğrafçılığı imdada yetişmiştir. Newark Mühendislik Koleji'nden Douglas Dean, biyoenerjetik etkiyi etüd etmek üzere Kirlian tekniğini kullandığında, hem hastadan, hem de şi­facıdan neşrolunan ışımanın renginde ve yoğunluğunda şifa seansı sırasında bariz bir değişikliğin meydana geldiğini tespit etmiştir. 
Yalnız, bir nokta meçhul kalmaktadır. Şöyle ki; hasta iyileşmeyi ümit ettiğine göre, sözkonusu yüksek frekans fotoğrafları, sadece, telkin ya da kendi kendine telkin yoluyla hastanın durumunda meydana gelen değişikliği yansıtıyor olamazlar mı? Işte, yukarıda anlatılan ve yaprağın üzerindeki insan etkisi ile ilgili olan deney, bu ihtimalin ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Dr. Moss'a göre; bu deney, şifacının, canlı bir madde üzerinde etkinlik gösteren bir tür enerji yoluyla iyileştirdiğini doğrulamıştır. Ünlü psikolog Stanley Krippner tarafından derlenen "Yaşam Galaksileri" (galaxies of Life) adlı antolojide Dr. Moss şunları söylemektedir: 
"Kirlian Fotoğrafçılığı, insanlar arasında, sözle ifade edilmeyen, görünmeyen ve muhtemelen elektriki olan vasıtalar sayesinde meydana gelen etkileşimin gerçekliğini belirleyebilir." 
Böylece, güvenilir şekilde tespit edilen ve açıklanmamış olarak kalan bir gerçek söz konusudur. Bu "belirli bir tür enerji" nedir. Gerçekten de iyileştirici bir etkisi var mıdır? 

H. Nelson ve Konuya ilişkin Yorumları 
Yukarıda adı geçen gazetede yayımlanan uzun makalesinde H. Nelson, Stanford Universitesi doktorlarından William A. Tiller'in, Rusların, "Ruhsal enerjili konusunda yapmakta oldukları çalışmalarla ilgili bir konuşmasını da anlatmıştır.
Dr. Tiller, bu konuşmasını bir parapsikologlar toplantısında yapmıştı. Dr. Tiller'in anlattığına göre; Ruslar çalışmalarından birinde vücut üzerinde bazı hatlar boyunca elektriksel direncin diğer kısımlara nazaran daha düşük olduğunu göstermişlerdir. Dr. Tiller bu hatların, Çinlilerin Akupunktur tedavisinde nazarı dikkate aldıkları "vücut meridyenleri"yle uygunluk arzettiğini de sözlerine ilave etmiştir. Söz konusu konuşmasında Dr. Tilier, aynı zamanda Dr. T. Moss'un ruhsal şifacılarla yapmakta olduğu çalışmaları da anlatmıştır. 
Hükümetin metalurji konusunda danışmanlarından olan Dr. Tilier, yapılan çalışmaların, klasik bilimin şimdiye kadar bilemediği bir enerji tipini ortaya çıkarmakta olduğunu söylemektedir. H. Nelson, makalesinin başka bir yerinde de astronot Edgar Mitchell'den ve çalışmalarından bahsetmiştir. E. Mitchell, Amerikan Psikiyatri Kurumunun bilimsel toplantılarından birinde bu günkü bilimin henüz fiziksel kanunların hepsini keşfedememiş olduğunu söylemiştir: "Bütün tabiatı anlamak için daha bir çoklarının keşfedilmesi gerekmektedir." 
Astronot E. Mitchell'e göre; fiziki dünyayı açıklamakta kullanılan mevcut teori ve kanunlar yeterli bulunmamaktadır. Bunlar, insan davranışlarını ve daha yüksek şuurluluk hallerini açıklamakta yetersizdir. Ruhsal şifa ve ruhsal cerrahlıkla ilgili daha çok araştırma ve çalışmalar yapılmalıdır. 
Bundan sonra H. Nelson, makalesinin son kısımlarına doğru 80.000 kadar Amerikalı Universite öğrencisi tarafından halen uygulanmakta olan ve bilhassa uyuşturucu madde alışkanlıkları arasında olumlu etkileri görülen Transandantal Meditasyon'dan ve bu konuda Dr. Herbert Benson'un yapmakta olduğu çalışmalardan bahsederek satırlarına son vermiştir.
( Kirlian Fotoğrafçılığı, Bedenlerin Biyoplazmik Eşleri - Bilim Araştırma Merkezi )
alıntıdır:spiritualizm.com


28 Aralık 2013 Cumartesi

Nefes Çalışmalarının Yaşamımızdaki Etkileri


Nefes  seanslarında akciğer  kapasitesini  nasıl  arttırabiliyorsunuz?
Nefes seanslarında “diyafram nefesi” kullanılarak akciğerlerin kapasitesi arttırılır. Bu sayede limitli nefes alışkanlıkları kolayca dönüştürülerek tam ve bağlantılı nefes alınması sağlanır. Tüm bedene ve tüm hücrelere ihtiyacı olan oksijen böylece gönderilmiş olur.
Doğru  nefes  almanın  strese  karşı  da  olumlu  etkileri  oluyor  mu?
Tabii olmaz  mı. Nefes alışkanlıkları toplum içerisindeki davranışlarımızı da etkileyerek, diğer insanlar üzerinde bıraktığımız etkiyle paralellik gösterir. Aynı zamanda nefes alma alışkanlıklarımız tüm eylemlerimizi de etkilemektedir. Stres ve baskı altındayken birçok kişi nefesini tutmaktadır. Tutulan nefesle beyin ve tüm organlara yeterli oksijeni göndermemiş oluyoruz. Yetersiz nefes alımı dolayısıyla yetersiz oksijen alımı o kişinin doğru kararlar alamamasına ve hatalar yapmasına yol açar. Ayrıca tutulan nefes, kişinin vücüt dilini de etkileyerek hareketleriyle stres altında olduğunu yansıtır. Doğru nefes alarak stres ve baskıyla mücadele edebilmemiz kolaylaşır.
Doğru  ve  yanlış  nefes  almanın  farkı  nedir? Doğal  nefes  çalışmaları  bunu mu  düzeltiyor?
Doğal Nefes Çalışmaları, diyafram kaslarının da kullanımını içine alan tam, bağlantılı ve açık bir nefes sistemidir. Diyafram, göğsü ve karnı ikiye ayıran kaslar dizisidir. Bu kaslar biz nefes alırken genişler ve gerilir, nefes verirken ise rahatlar. Nefes veriş, diyaframı basitçe rahatlatma ile gerçekleşir. Buradaki kasların rahatlaması, karnımızın içindeki havanın dışarıya çıkmasını sağlar. Nefes verirken hiçbir efor sarf edilmez. Birçoğumuz nefes alırken diyafram kasını kullanmıyoruz bunun yerine tam ve derin nefes alınmasını engelleyen bel kaslarını kullanıyoruz. Böylelikle bedenimizde farkında olmadığımız bir gerginliğe neden oluyoruz. Günlük yaşamımız çoğu zaman bu şekildeki nefes alış-verişler nedeniyle oluşan streslerle geçiyor. Kullanmadığımız gergin ve sert bir diyafram, istenmeyen duyguların ve stresin bloke edildiğine işaret eder. İşte bu nedenle Nefes çalışmaları sırasında diyafram   kaslarımızı kullanarak nasıl daha etkili nefes alıyor olduğumuzun farkına varmak çok önemlidir.
Doğal nefes çalışmalarının zihinsel kapasite ve dikkat üzerine olan etkilerinden de  bahsedebilir misiniz?
Yapmış olduğumuz “nefes” çalışmalarında, kişi bedeninde biriktirdiği streslerden arınırken zihinsel olarak da rahatlar. Aynı zamanda nefesinin gücünü keşfetmenin verdiği rahatlama, neşe ve huzurla birçok limitini serbest bırakmayı deneyimler. Zihin keskinliği, bilgiyi öğrenme ve özümseme, odaklanma ve hatırlama bunların hepsi nefesimizin kalitesinden etkilenir. Çünkü beynimiz işlev yapabilmek için çok miktarda oksijene gereksinim duyar. Tamamen fiziksel bir bakış açısıyla; “nefes, yaşama eşittir.”
Doğalnefes çalışmalarında; kişilerin hücresel seviyedeki negatif kayıtları nefes seansları sayesinde temizlenerek daha fazla fiziksel ve zihinsel enerjiye kavuşmaları sağlanır. Nefes çalışmalarıyla sadece hayata bakış açınızı değil, düşünce alışkanlıklarınızla beraber yaşamınızı da değiştirmeniz, bedenin gevşemesi ve rahatlamasıyla daha iyi ve hafif hissetmeniz de mümkün olmaktadır.
Nefes  çalışmaları  her  yaşata  ve  her  durumda  uygulanabiliyor mu? Mesela  yaşlılar,  hamileler?
Nefes çalışmaları herkes için uygulanabilir. Çocuklarla, gençlerle, yetişkinlerle, yaşlılarla ve hamilelerle nefes çalışmaları yapılabilir.
Çocuklarla yapılan nefes çalışmaları yaklaşık 15-20 dakikalık seanslarla kolayca açılır. Gençlerle yapılan nefes çalışmaları; kendilerinin ve yeteneklerinin farkına varmalarını kolaylaştırır. Kendilerini kabullenmeleri ve sevmelerini destekleyici nitelikler taşır.
Yetişkinlerle yapılan nefes çalışmalarında; hücresel seviyedeki negatif kayıtlar nefes seansları sayesinde temizlenerek, daha fazla fiziksel ve zihinsel enerjiye kavuşmaları sağlanır. Nefes çalışmalarıyla sadece hayata bakış açınızı değil, düşünce alışkanlıklarınızla beraber yaşamınızı da değiştirmeniz mümkün olur.
Yaşlılarla yapılan nefes çalışmalarında; bedenlerinin gevşeyerek ve rahatlayarak kendilerini daha iyi ve hafif hissetmelerini sağlamak mümkün olur. Aldıkları her nefesle daha enerji dolu ve neşeli olmaları sağlanır.
Hamilelerle birlikte yapılan nefes çalışmaları; bedenin gevşemesini, stres birikimlerinin çözülerek atılmasını sağlamakta ve buna bağlı olarak hamilelik ve doğum sürecine olumlu destek sağlayıcı özellikler taşımaktadır.
Nefes çalışmaları; kalp pili taşıyan kişiler ya da diğer kalp rahatsızlıklarıyla ilgili tedavisi sürenlere doktorlarının onayıyla uygulanabilir. Ayrıca kanser tedavisi sürmekte olan hastalara tedavilerinden 15-20 gün öncesi ya da sonrasında uygulanması doktorunun da izniyle yapılabilir.
Doğal  nefes  çalışmaları  grup  halinde  mi  bireysel  olarak mı  yapılır?
Doğal nefes çalışmaları bireysel ve grup seansları şeklinde yapılır. Nefes çalışmalarının ilk birkaç seansının bireysel çalışma şekliyle yapılması uygundur. Kişinin nefesinin nasıl ilerlediğinin sürekli takibi açısından bireysel seanslar önemlidir. Bireysel nefes seansları, kişinin kendi tercihine de bağlı olarak uygulanır. Bireysel nefes çalışmaları ilk seanstan itibaren etkisini gösterir. İlerleyen nefes çalışmalarında ise etkisi gittikçe artar.
Yalnız şu  önemli  bilgiyi  de  vurgulamak  istiyorum “Doğal nefes çalışmaları” herhangi bir teşhis veya tedavi maksadı taşımamaktadır. Diğer tedavi yöntemlerini destekleyici niteliktedir.
alıntı: milliyet bebek ve çocuk Uzm.Dr. Anıl Yeşildal /Hülya Çelebi

olumlamalar (nil gün)



İlişkilerde Çekim Yasası kullanımı


Çekim Yasası istenileni de istenmeyeni de hayatımıza çeker. Evrende her şey enerjidir. Siz kendi enerjine uygun yayın yaparsınız ve karşınıza sizin enerjinize uygun kişiler çıkar.
Siz etrafa ne yayarsanız, karşılığında onu bulursunuz. Korku enerjisi yayarsanız korkularınıza, sevgi enerjisi yayarsanız sevginize uygun kişileri kendinize çekersiniz.

İlişkilerinizde hep hüsran mı yaşıyorsunuz? O zaman evrene yaydığınız enerjinize bakınız.
Dünyada milyarlarca kadın ve erkek bulunmakta herkes için birçok farklı seçenek sunulmaktadır. Ancak birçok insan yaşamalarını yaşadıkları olumsuzluklara ve maruz kaldıkları psikolojik ve fiziksel şiddete rağmen buldukları kişiye takılıp kalıyorlar. Tüm dünyalarını o kişi etrafında kuruyorlar. Kendi yaşamlarında bir kısır döngü oluşturup yaşadıkları olumsuzluklara rağmen o çemberden, o ortamdan vazgeçemiyorlar.
Bunun nedeni olarak ben, korkularının olduğunu düşünüyorum. Bu korkularının sebebiyle de bulundukları ortama ve birlikte olduğu kişilere karşı bağımlılık duygusuna sahipler. Sahip oldukları korkular o kadar güçlü ki bulundukları çemberin dışına çıkamıyorlar.

Bağımlılık, bizim insan olarak en zayıf noktalarımızdan birsidir. Aslında Anne karnından itibaren başlar bağımlılığımız diğer canlılardan farklı olarak uzun bir süre anneye bağımlı yaşarız. Devamında ise farklı şekillerde bu duygu bizimle büyümeye devam eder.  Çocukluktan başlayarak hayatta sürekli hep güvenli liman ararız. Ve bilinmeyenden korkarız.
Çocukluk ve yetişme çağlarımızda şekillenen bilinçaltımız, yani egomuz yaşamımız boyunca bizi yönlendirmeye başlar. İyi yâda kötü her duruma uyum sağlar ve kendisi için konfor alanı yaratır. O konfor alanı dışına çıktığımızda hemen direnç gösterir ve bizi uyarır. Eğer siz yaşadığınız tüm olumsuzluklara rağmen sahip olduğunuz çemberin dışına çıkamıyorsanız bu sizin mevcut duruma bağımlılığınızdır.
Son günlerde gelen iki mailde dikkatimi çeken bir konu bitmiş bir ilişki ve ayrılmış olunan sevgilinin geri getirilebilmesi için çekim yasasının işletilmesiydi. Aslında haklılar çekim yasası ile her istediğini çekiyorsan bu durumu da giden sevgiliyi de geri getirebilmeleri lazım.

Ayrılmış sevgili ile yeniden birleşme istenmesi, ayrılık yaşayan birçok insanın yaşadığı bir durumdur.  Terk edilen, terk edeni geri istiyor.  Ego devreye giriyor ve terk edilmeyi hazmedemiyor. Birde eğer sahip olduğu birçok korku varsa, psikolojik ve sosyalite olarak kendisinde eksiklik hissediyorsa, ilişkide birçok olumsuz durum yaşamış olsa dahi, sahip olduğu konforsuz konfor bölgesini terk etmek istemiyor. Kendi özgüvenini kaybetme pahasına da sıkı sıkıya bitmiş bir ilişkiye sarılıyor.


Bu yaşanan durumdan sizce kim sorumlu, terk eden sevgiliniz mi, yoksa sizi sevgilinizden ayrılmanıza vesile olan başka bir kadın yâda erkek mi?  Ne yazık ki değil bu durumdan kesinlikle siz sorumlusunuz.
Siz evrene ne tür enerji gönderirseniz karşınızda da o enerjiyi bulursunuz. Bu durumdan kurtulmak için kesinlikle bağımlılıklarımızdan kurtularak evrene gönderdiğimiz enerjimizi değiştirmemiz gerekir. Bağımlılıklarımız ancak altındaki korkular sevgiye dönüştüğünde bitebilir.
Bu arada şunu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Bağımlılıktan kurtulmak kesinlikle o insanlardan ayrı yaşamak anlamında değildir. Düşüncelerinizi özgürleştirmektir. Olaylara tarafsız bakma imkânına kavuşmak demektir. Olayları yansız yargılamadan görebilmek demektir. Siz o kişiye karşı bağımlılığınızı bitirdiğinizde, o kişi eğer sizin için hayırlı ise yine sizin hayatınızda olma devam edecektir. Ama sizin o kişiye bakış açınız özgürleştiği ve korkularınızdan arındığınız için olayların gidişatı çok farklı olacaktır. Eğer o kişi sizin için hayırlı değilse siz yeni bir ilişkiye kolayca yelken açma cesaretine sahip olacaksınız..

Bağımlılıklarımızdan nasıl kurtulabiliriz?

Bağımlılıklarımızın her birinin altında farklı korkularımız vardır. Bağımlılıklardaki korku enerjilerimizi tespit etmek için kendimize şu soruları sormamız yeterli olacaktır.
“Onsuz bana ne olur?”
“Onun için ne fedakarlıklar yapıyorum?”
“Bu fedakârlıkları yapmama neden olan korkumu daha önce nerde ne zaman yaşadım?”?”
Bu sorulara içimizden gelen cevaplardan, bağımlılığımızın altındaki tetiklenmiş olan korkumuzu veya korkularımızı bulmuş oluruz. Korkularımızı bulduktan sonra, her bir korkumuz için daha önceki yazılarımda belirttiğim korku çalışmasını yaparsanız o an sizi etkileyen enerji tamamen değişecektir.

Örnek olarak, bir dargın bir barışık yaşadığınız ya da ayrıldığınız bir kişi var. Bununla ilgili korkularınız nasıl tespit edebilirsiniz?
1.               Soru : “Bu kişi benim hayatımda olmazsa ben kendimi nasıl hissediyorum. Hiçbir daha görmeyecek olursam kendimi nasıl hissederim.” Onun listesini çıkar.
“Onsuz olamam çünkü ……………………..”

2.               Soru: “ O kişi benim hayatımda olsun diye ben kendimden ne fedakârlık yapıyorum. “ Bunların listesini çıkartın.
“Çünkü onsuz olursam …………………. olurum.”

Bu konuları maddeler halinde yazmanız gerekir.  Devamında yazdıklarınız içindeki korkularınız tespit edin.  Burada gerçek korkuları tespit etmek önemli egonuz size direnç gösterecektir. Gerçek korkularınız tespit ettikten sonra ise korku çalışmasını yapacaksınız.  Yani tespit ettiğiniz dörtlükleri korku dörtlüğüne yerleştirip çalışacaksınız.
Burada tespit ettiğiniz korkularınız ile ilgili yapılacak çalışmalarda büyük ihtimalle çocukluğunuza kadar dayanan bir süreç yaşayacaksınız. Çocukluğunuzda ailenizde yada çevrenizde şahit olduğunuz ve sizi üzen bir ayrılık olayı sizin tüm yaşamınızda bu durumdan etkilenmenize neden olacaktır.
3.   ncü olarak soracağınız “Bu fedakârlıkları yapmama neden olan korkumu daha önce nerde ne zaman yaşadım?”  sorusu ile korkunuzu yaşadığınız sahneler arasında dolaşmaya başlayacaksınız, belkide  maruz kaldığınız davranışı  daha önce sizin başkalarına karşı yapmış olduğunuzu bile tespit edebileceksiniz. Karşınızdaki kişi yapmış olduğunuz bir hareketi göstermek için size aynalık yapıyor olabilir. Bunun farkına varma imkânına kavuşacaksınız.
Eğer isteyerek çalışırsanız, kendinizdeki eksik gördüğünüz noktaları ve korkularınızı tespit edersiniz. Büyük bir ihtimalle kendinizde eksik gördüğünüz konuları tespit edeceksiniz. Fiziki olarak, maddi ve manevi anlamdaki eksik olduğunu düşündüğünüz durumlar sizin o kişiden ayrılmanızı engelleyecektir.
Basit bir konuyu örnek vereyim siz kendiniz fiziki olarak beğenmiyorsanız karşınızdaki kişi sizi neden beğensin ki. Mümkün değil beğenmez, birde sizin yaymış olduğunuz kendine güvensizlik ve kendiniz beğenmeme enerjisini hissettiği anda sizin maruz kalacağınız davranışları hayal edebilir misiniz?
Geçenlerde konuştuğum bir hanımefendini ile yaşadığım diyalogu aktarmak istiyorum; Hanımefendi; "Arkadaşımdan ayrıldım, arkadaşımın bana geri dönmesini istiyorum" dedi. Bende kendisine "Arkadaşının ayrılma sebebi hakkında ne düşündüğünü " sordum. Cevap ne oldu dersiniz; "Ben biraz kiloluyum o nedenle başka bir hanım için terk etmiş olabilir. Daha önce de yapmıştı ve ben onu uyarmıştım ama yine aynısını yaptı. Ben onun için nelere katlandım. Ben onun için normalde kabul etmeyeceğim birçok duruma razı oldum"  dedi.
Hanımefendinin enerjisini fark edebiliyor musunuz? Kendinden utanma, güvensizlik, acizlik, kendini sevmeme, değersizlik. Karşısındaki insanda bunu çok güzel bir şekilde kullanmış. Ve hanımefendinin kendine güvensizliği devam ettiği için yeniden açık denize yelken açıp yeni bir ilişki yaşamaktan korkuyor. O kendisini kabul etmeyen limana doğru zorla gitmeye çalışıyor. O limana girmeye çalıştıkça liman bekçisi ne kadar egosu varsa onun üzerinde kullanıyor.
Çünkü kendisine güvenmiyor. Kendisine güvense etrafa güven enerjisi yaysa kesinlikle kendisine uygun yeni birisini bulacağına eminim. Ancak o tam tersini düşündüğü için o kendisini o haliyle kabul ettiğini düşündüğü kişiye olan bağımlılık çemberinin dışına çıkamıyor. Çıktığı anda  kilolu olduğunu düşündüğü için onu kimsenin kabul etmeyeceğini, yalnız kalacağını, arkadaşı olamayacağını düşünüyor.
Konuyla ilgili “Kilolu olma durumundan utanma korkum var” diye bir çalışma yapmasını istedim. Çalışmanın 4-5 nici tekrarında kusacak gibi olduğunu, devamında ise lavaboya gittiğini belirtti. Çalışırken karşısında ayna varmış, o çalışma esnasında aynaya bakarken hissettiği duygunun ne olduğunu tahmin edebiliyor musunuz? Kendinden iğrenme duygusu Sizce kendisi hakkında bu duyguya sahip olan birisinin ilişkilerde başarılı olması mümkün mü?

Dünyadaki tüm bayanlar manken gibi mi?  Hayır, tüm erkekler manken gibi mi? Hayır. O zaman kendini bu kadar kötü görmenin altındaki yatan neden nedir. Etrafınıza bir bakın Allah insanları türlü türlü yaratmış her birine farklı özellik vermiş. Önemli olan o yönlerimizi keşfetmek Allahın yarattığı güzellikleri görmek. Kendinizin eksiklikleri yerine sahip olduklarınızı odaklandığınızda kesinlikle mutlu olacağınızdan eminim.
Bağımlılıklarınızla ilgili mevcut korkularınızı bulup çalıştıktan sonra siz kendinizle ilgili korkularınızı bitirdiğinizde sizin için yeni bir hayat başlaması artık an meselesi olacaktır.
Sen kendini sevmezsen karşındaki neden seni sevsin. Lütfen önce buna bakın.
 *
alıntı: genç gelişim - Halis Şhnr

23 Aralık 2013 Pazartesi

bilincin sistemli yaratma enerjisi: DUA

DUA ARAŞTIRMALARI

     Yapılan araştırmalara göre dua bir çeşit sistemli yaratma enerjisidir. Ve bu sadece dinine bağlı bir kesimin yerine getirmesi gereken bir görev değildir. Evrenin yaradılış sistemi için, modern bilmin araştırma ve bulguları gösteriyor ki , dua bizler tarafından sistemin işleyişine etki edebilecek bir potansiyel taşır.
     ABD de yayınlanan ünlü haber dergisi Newsweek 10 Kasım 2003 tarihli sayısında 'Allah ve sağlık : din bir ilaç mı? bilim neden inanmaya başlıyor? (god and health: is religion good medicine? why science is starting to belive?) başlığı altında dinin iyileştirici etkisini kapak konusu yaptı.
    Newsweek in anketine göre insanların %72 si dua ederek hastalıklardan daha çabuk kurtulduklarına, duanın iyileşmeyi hızlandırdığına inanıyor. ABD ve ingiltere de yapılan araştırmalar,hastalar için dua etmenin, hastalıkların rahatsızlıklarının  belirtilerinin azalttığını ve iyileştirme sonucunu hızlandırdığı sonucunu elde etti. 
    Michigan üniversitesinin araştırmasına göre, dindarlarda depresyon ve stres az görülürken, Chicago daki Rush üniversitesinin anjiyo operasyonu gerçekleştirilen 750 hasta üzerinde yaptığı bir başka araştırmada duanın iyileştirici gücü bilimsel olarak kanıtlanmıştır. dua okuyan kalp hastalarının, ameliyattan sonraki kaç yıl içinde ölüm oranlarının %30 daha az olduğu tesbit edilmiştir.
    

KUANTSAL BOYUTTA DİLEDİĞİNİZ GERÇEKLEŞİYOR

       Fizik mühendisi Hasan Demir doğa ve fiziği birleştiren bir makalesinde şöyle diyor:
" Algıladığımız madde alem ve oluşan şekilleri algılayan ya da gözlemleyen olmadığı zaman, sırf dalgalardan ibaret bir oluşum göstermektedir... 
    Yapılan deneyler elektronun gözlemlemeye çalıştığımız zaman parçacık, gözlem yapmadığımızda da dalga özelliği gösterdiğini ortaya koymuştur.
   Olay bu şekilde cereyan etmesine rağmen, bilincin algılaması ile oluşan parçacık (madde) alem bize mutlak gerçekmiş gibi geliyor. eğer madde alemi sadece bilincin gözlemlemek istediği manaların açığa çıkışı olarak algılayabilirsek, kendimizi de beden boyutundan soyutlayabiliriz. böylelikle, bilinç boyutunda (dalgalar boyutunda) yaşama geçebiliriz. 
   Bu yaşam boyutu cenneti yaşamaktır. buradan da doğa kavramını kuantsal yaşamla birleştirebiliriz.aslında madde aleminde oluştuğunu gördüğümüz tüm olayların bilincin kuantsal boyutta kendi dilemesi sonucu, dalgaların belli şekillere, seslere, görüntülere, kokulara yani parçacık özelliği veren madde alemine inişi söz konusudur...
   Buradan da şu anlaşılmalıdır ki, dua bir üst boyutta yeni kuantsal boyutta bilincin dilediğini yaratmasıdır...
    esasında herkes bunu belli ölçülerde yapar ama farkında değildir...
    Duada yaratma sırrı vardır! olayların oluşumu, bilincin kuantsal boyutta tertipleridir. Bununla birlikte dua aslında kuantsal boyutun da derununda bulunan daha öz boyuttan gelir. burası ism-i azam boyutudur.
   olayın oluşumu hiçlik boyutundan başlar, kuantsal boyutta ve en sonunda madde boyutunda açığa çıkar. burada anlatılmak istenen, düşünce enerjisinin gerçeği yaratabilme olasılığıdır.

DÜŞÜNCE ENERJİSİ YAŞAM ALANIMIZI BELİRLİYOR

    kuantum fizikçisi Dr. John Hagel in "Bedenimiz aslında düşüncelerimizin ürünüdür.duygu ve düşüncelerimizin doğasının, bedenimize ait fiziksel oluşumunun onun yapısı ve işleyişi üzerinde ne derece etkili olduğunu tıp alanındaki uygulamalarda da görmeye başladık." şeklindeki sözleri düşünce enerjisinin gücünü ifade ediyor.
    Düşüncelerimizin biyolojimizi ya da yaşam alanımızı nasıl etkileyeceğine dair bir örnek verebiliriz. Örneğin placebo ; yani aslında hiçbir kimyasal etkisi olmayan, ama hastaya çok etkili bir ilaç olduğu inandırılarak verilen haplarda da kişi iyileşmeyi beklediği için bağışıklık sisteminin şaşırtıcı bir şekilde güçlendiği gözlemlenmiştir. Burada, zihin gücünün iyileşmeye etkisi olabileceğini görüyoruz.
     Dr. Masaru Emoto nun su kristalleri ile yaptığı araştırmalar sonucunda ortaya şaşırtıcı bir bilgi çıkmıştı. su çevresindeki her duygu ve enerjiyi kopyalıyordu. dua edildikten sonra kristaller mükemmel görünüme sahip oluyorlardı. buradan çıkan sonuç da %70 i su olan bedenimizin kullandığımız sözcüklerin titreşiminden etkilenebildiğidir.

DUA İLE BEYİN DALGALARIMIZ KONTROL ALTINDA 

     Doğal tıp, ayurveda ve sağlıklı yaşam gibi konularda çalışan Dr. Ender Saraç; hürriyet gazetesine verdiği bir röportajda; "Zikir de meditasyon mantraları, reiki sembolleri gibi bir teknolojidir. Belli sesleri tekrar edip jeneratör gibi enerji üretirsiniz. Kuran da geçen Allah ın 99 isminden her biri, bir enerji köküdür. Bu dini, siyasi bir şey değil, bir teknoloji. bunu mistik, dini, siyasi kalıplara sokan bizleriz" diyor.
     Dua esnasında, kişi yoğun konsantre halinde olduğu için güçlü beyin dalgaları yayabilmektedir. Böylece, duanın gerek zihindeki olumlu beklentinin bağışıklığı güçlendirmesi, gerek yaydığı enerjinin kuantum alanını etkileyerek kendine benzeyen frekanstaki şeyleri çekmesi, gerek de enerji alanını (aura) güçlendirmeye ve negatif etkilerden korumaya yönelik tesiri olduğunu görüyoruz.

    Bilgi ve bilgeliği birleştirmek dileğimle!

kaynak: gençgelişim 07.2007 syf:34- 35    

"Hayal gücüimajinasyon veya imgelem zihinsel görüntüler oluşturabilme veya birinin zihninin içinde kendiliğinden görüntüler üretebilme yetisidir."

diye tanımlanıyor tanınmış bir sözlükte. biz de kendi imajinasyon çalışmamızı yapalım ne dersiniz. bugünden başlayarak 21 gün için hayatımızda olmasını istediğimiz olumlu şeyleri düşünelim. sağlık, mutluluk, aşk dolu bir hayat düşleyelim ve olsun. 

olumlu düşünmenin hayatımızdaki iyileştirici gücüne hep beraber tanık olalım. deneyimlerinizi bizimle paylaşabilirsiniz. bugün 1. günümüz unutmayalım.
imajinasyon için gece uyumadan önce hayal etme gücümüzün en yüksek seviyede olduğu saatleri seçebiliriz.

sevgilerimle nurşen
Yüz Okuma Sanatı FİZYONOMİ

Gözler yalan söylemezmiş; ama yüz okuma sanatına bakılırsa yüzünüzde gözler haricinde yalan söylemeyen onlarca bölge ve çizgi var. Dudaklarınızın sakladığını kaş biçiminiz, göz şekliniz ya da alnınız ele verebiliyor. Ağzınız kalbinizin tertemiz olduğunu söylese de kulaklarınız veya çene yapınız onu yalancı çıkarabiliyor. Gerçek kimliğimizin kendini görünür kıldığı, zihinsel/ruhsal varlığımızın fiziksel bir niteliğe kavuştuğu yüzümüz duygularımızın ve sağlık durumumuzun kendisini aşikar ettiği ilk yer. Yani yüzümüz okunmayı bekleyen bir kitap gibi...
Yüzünüzün şekli, bakışlarınızın derinliği, dudaklarınızın rengi; duygusallık düzeyiniz, yalana meyletme ihtimaliniz, problemleri çözme yollarınız, ne kadar paragöz olduğunuz, hırslarınız, tutkularınız ve iletişim becerileriniz gibi pek çok karakter özelliğine dair ipuçları veriyor.
Antik Çin’de ve Antik Yunan’da kullanılmaya başlanan ve günümüzde de popülerliğini sürdüren yüz okuma sanatıyla yüz çizgileriniz, kulaklarınız, çeneniz, dudaklarınız sizin hakkınızda pek çok doğruyu gün yüzüne çıkarıyor. Doğu kültüründe ‘ilm-i sima’ diye bilinen, bugün ‘fizyonomi’ olarak adlandırılan yüz okuma sanatı günümüzde iş dünyasında, emniyet kuvvetlerinde, istihbaratta, psikolojide ve iletişim alanında kişileri tanıma ve karakterleri analiz etme işinde kullanılıyor.
Ancak yüz okuma sanatı, azaların belirli özelliklerine kabataslak bakarak kişinin karakter yapısının çözüleceği ve çeşitli saptamalar yapılabileceği anlamına gelmiyor. Bu alanda eğitim gören fizyonomi uzmanları yüzün her bir bölgesini teker teker inceleyip analiz etmek yanında, organların bütünsel duruşunu da değerlendirme kapsamına alıyorlar. Aynı zamanda bir yüz okuyucusu olmak için coğrafi ve iklim koşullarının, kalıtımın, gelişimin yüz şekli ve organları üzerinde oynadığı rolü de hesaba katmak gerekiyor. Yani yüz okuma sanatı, kısıtlı kurallarla hemen sonuç alınan basit bir yöntem olmanın ötesinde, içinde pek çok değişkeni barındıran zorlu bir uygulama alanı.
Fizyonomiyi bir tür fal veya tahmin aracı olarak görmek de hatalı. Geçen yüzyılda yapılan istatistiksel verilere göre yüz okuyarak yapılan karakter tahlillerinde %93 oranında doğruluk saptanmış. Yıllarca süren deneylerin ortak sonuçları ve istatistiksel veriler ışığında en son halini almış bu alan. Aynı zamanda unutulmaması gereken bir nokta var. Fizyonomi uzmanlarına bakılırsa fizyonomi, çevrenizdeki insanların sizin gerçek karakterinizi belirleyebilecekleri ve davranışlarınızı kestirebilecekleri anlamına gelmiyor. Bu alan diğerlerinin sizi nasıl gördüğünü, yani dış dünyada nasıl algılandığınızı anlamanıza imkan veriyor sadece. Karşınızdakinin birkaç yüz çizgisine bakarak onun bir düzenbaz olduğuna karar vermek ya da size düşmanca hisler beslediğine kanaat getirmek gibi peşin hükümlerden de olabildiğince kaçınmak gerekiyor. Aksi takdirde yanlış değerlendirmeler neticesinde çevrenizdekileri daha iyi tanımak yerine onları birer birer kaybetme tehlikesi yaşayabilirsiniz.

Yüz Okumanın Tarihçesi

Antik çağlardan beri binlerce yıldır bilgeler yüz özelliklemizin kaderimizi veya karakterimizi belirleyip belirlemediğini merak ettiler. Bu anlamda bir insanın yüz özelikleriyle yaşam çizgisi arasında bir korelasyon olup olmadığını anlayabilmek için yapılan çeşitli çalışmaları bir araya getirdiler. Aristo, Antik Yunan’da fizyonomi üzerine bir kitap yazdı ve yüz, beden ve sesin fiziksel özelliklerini inceledi. Homer ve Hipokrat pratik felsefenin antik bir yöntemi olarak yüz okuma hakkında yazılar yazdılar. Ortaçağ’da fizyonomi astrolojiyle birleştirildi ve ilahi sanatların bir parçası haline geldi. Doğu kültüründe de kendine yer bulan yüz okuma, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın, 1756 yılında yazdığı Marifetname’sinde de karşımıza çıkmaktadır. 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa’da potansiyel suçluları bulabilmek için krimolojiye ait bir çalışma alanı olarak kullanılan fizyonomi, 20. yy’a gelindiğinde halk arasında yaygın olan bir batıl inanç olarak görülmeye başlandı. Bugünse psikanalizde, istihbaratta, yönetimde ve iletişm alanında etkili bir kaynak olarak kullanılıyor.


YÜZ OKUMA ALFABESİ


Yüzün hangi bölümünün büyüklüğü, küçüklüğü ve biçimi neye işaret eder, öğrenmek isteyenler için ayrıntılı bir kaynak sunuyoruz size. İşte karşınızdakinin sizi nasıl algı-ladığını için anlamak için yüz okuma alfabesi.

ALIN
Geniş: Entelektüel, hayal gücü kuvvetli
Normal: Dengeli, yetenekli
Açık: Sosyal, paylaşımcı, eli açık
Dar: Çok dikkatli, dakik, rakamlarla arası iyi
Dörtgen: İyi kalpli, alçak gönüllü, asil
Dik: Bağımsız
Yuvarlak: Hınçlı, çabuk sinirlenen
Aşırı enli: Kibirli, övünmeyi seven
Bombeli: İnisiyatif sahibi, uyumlu
Çökük: Zorluklara karşı direnci olmayan, ürkek
Aşırı küçük: Cimri, çabuk sinirlenen
Kırışıksız ve düz: Kibarlığa yatkın, dış görünüşe önem veren, süslü

KAŞLAR

Kalkık: Dinamik, hırslı, kolay sinirlenen
Düz: Rahatına düşkün, iyimser, dünyayla barışık
Geniş: Ufku geniş, güvensiz, hassas
Uzun: Güçlü, dirençli
Aşağıya doğru inen: Ters, hoşgörüsüz, kendisinden başka hiçbir fikri kabullenmeyen
Kısa: Sakin karakterli, duygusal, aktif
İnce: Esnek, başarılı, kolay pes eden
Çalı gibi: Güçlü yaradılışlı, başarılı
Kalın ve siyah: Dürüst, alçak gönüllü
Burnun üzerinde birleşen: Çabuk sinirlenen, cimri, dengesiz, maceracı
Kalın, aşağı doğru kavisli: Hayal gücü kuvvetli
Gözlere yakın, hilal şekilli: Ters, başına buyruk
Kavisli ve yüksek: Hayat aşkıyla, enerjiyle dolu
Aşağı doğru: Centilmen, sahiplenici, ciddi ilişkiler yaşayan

GÖZLER

Çukur: Ciddi, gizemli, zaman zaman gaddar, sezgileriyle hareket eden
Burna yakın: Konsantrasyonu kuvvetli, titiz, kararlı
Büyük: Açık, kibar, sözüne güvenilir, tembel
Küçük: Odaklanmış, özel, cesareti ve iradesi zayıf
Ne büyük ne küçük: Asil karakterli
Patlak: Hevesli ve meraklı
Parlak: İhtiraslı
Dış uçları aşağı doğru: Empati yeteneğine sahip, problemleri öngörebilen; bu nedenle de hayal kırıklığına uğramayan, merhametli

Göz rengi:
Koyu kahve veya koyu mavi: Güvenilir, ciddi
Koyu gri: Cimri
Gri: Sadık
Yeşil: İsabetli karar veren, kinci ve son derece kıskanç
Kahverengi: Diğerlerini düşünen, uysal ve uyumlu, zaman zaman sadakatsiz ve işler istedikleri gibi gitmeyince de çabuk sinirlenen
Kestane rengine yakın: Dengeli
Kurşuni mavi: Şair ruhlu, romantik, pratik işlerde başarısız, hayalci ve dalgın
Siyah-kahverengi-yeşil: Enerjik.
Siyah: İhtiraslı, ateşli, coşkulu, kurnaz
Mavi: Hassas, çevresi tarafından çok sevilen, çevrenin sevgisine ve takdirine bel bağlayan, üstlendiği vazifelere pek düşkün olmayan

Göz Kapakları
Görülebilen göz kapakları: Verdiği sözü tutan, ilişkilerde samimiyete ve sadakate önem veren, karşısındaki kişilere karşı da aynı beklenti içinde olan
Az görülebilen göz kapakları: İlişkilerde bağlılığa da bağımsızlığa da eşit derecede önem veren, dengeyi sağlamayı bilen
Görünmeyen gözkapakları: Çok iyi odaklanabilen, kişisel özgürlük alanına çok önem veren ve buna saygı gösterilmesini isteyen Aşırı büyük gözkapakları: Ciddiyetsiz, düşünmeden hareket eden
Alt göz kapakları sarkık: Alkole meyilli

BURUN

Dar: Kontrolcü
Geniş: Kendine güveni tam, iyi bir lider
Dolgun: Güçlü, inatçı, cömert ve sabırsız
Küçük ve kısa: Kibirli, cimri, kötü kalpli
Dışa doğru: Lider ruhlu, idare etmeyi seven ve temsilci ruhlu
Düz ve kalkık: Şehvetli, ihtiraslı
Kambur: Barışçı, cömert, eli açık
İçe doğru: Yardımlaşmayı seven, girişken
Sivri: Çabuk sinirlenen, meraklı
Uzun, ağza kadar uzanmış: Cesur, kahraman, akıllı, adil
Geniş ve düz: Sosyal ama kararsız
Burun deliklerinin duvarları kalın: İyi kalpli
Burun deliklerinin duvarları ince: Hırçın
Burun delikleri geniş: Sinirli
Dairevi burun delikleri: Alçakgönüllü
Burnun alınla birleştiği yer çökük: Şehvetli

DUDAKLAR

Geniş ve düşük: Cömert
Kısa ve kalkık: Gururlu
Büyük: Cesur, savaşçı ruhlu
Ensiz, büyük: Hilekar, yalancı
Aşırı büyük alt dudak: Tembel
İnce, ensiz: Şan ve şöhret tutkunu
Kalın ve kalkık: Ağzı kalabalık
Birbirine çok yakın ve sıkışmış: İtici mizaçlı, geçimsiz
Kalın, sarkık: Zevke ve eğlenceye düşkün
İnce ve düşük: Öz konuşan
Üst dudak ve damak önde: Huysuz ve kavgacı

ÇENE

Geniş: Otoriter, dediğim dedik
Aşırı enli, dörtgen: Acımasız, enerji dolu, kaba
Aşırı yuvarlak: Enerji dolu
Dar: Yumuşak başlı
İkiye ayrılmış: Kararsız
İleriye doğru çıkık: İnatçı, hoşgörüsüz
Gamzeli: İnatçı
Keskin uçlu: Çabuk sinirlenen
Yukarı doğru eğik: Zevkine düşkün
Küçük: Kararsız, tereddütlü

YÜZ ŞEKLİ

Enli, etli ve yuvarlak: İyi kalpli
Aşırı uzun: Kibirli, kendini beğenmiş
Çökük: Kötü ahlaklı
Düz şekilli: Ters, başına buyruk ve bazen zalim
Kemikli ve kare: Tedbirli, zaman zaman acımasız, sert, baskın karakterli
Şişman: Maddiyatçı, eğlenceyi seven ve rahatına düşkün
Uzun ve oval: Aptal, kendini beğenmiş
Aşırı küçük: Bayağı
Keskin hatlı: Alçak hislere yatkın
Küçük: Cesaretsiz ve iradesiz
Balon şekilli: İyi kalpli, alçak gönüllü
Uzun, dikdörtgen: Asil
Kemikli: Çalışmayı seven, ürkek
Üçgen: Az duyarlı
Zayıf: İhtiyatlı, derin düşünceli
Seyrek sakallı: Dengeli

BAŞ

Büyük: Hassas
Uzun, sivri çene ve sivri kafa: Yalancı, yaltaklık etmeye yatkın
Küçük: Duyarsız, hoyrat, incitici
Yukarı doğru ensiz: Pişkin ve yırtık

SAÇ RENGİ
Sarı: Cesur
Bal rengi: Soğuk
Kızıl: Kurnaz
Siyah: Korkak
Divan Edebiyatı’nda Yüz Okuma Sanatı ve Kıyafetnameler

Dış görünüşü, göz, saç rengini inceleyerek insanların huylarına dair çıkarımlar yapan bilim Osmanlı’da “İlmü-I kıyafet’ül beşer” ve “İlmü’l feraset” adıyla anılır. Öte yandan, dış görünüşün iç dünyayı yansıtacağı fikri, Divan edebiyatında “kıyafetname” denilen metinlerin hazırlanmasına yol açmıştır. XV. yüzyılda yaşayan Akşemsettin’in küçük oğlu Hamdullah Hamdi’nin Kıyafetname’si bu eserlerin en bilinenidir. XVIII. yüzyıl ozanı İbrahim Hakkı’nın Marifetname’si ise oldukça meşhur başka bir kıyafetnamedir.
Kıyafetnameler, kumral, siyah saçları, siyah gözleri över. Bu özelliklere sahip kişilere akıllılık, sabır, zekâ gibi nitelikler yakıştırır. Küçük başı akıl azlığına, büyük başı zekiliğe, uzun dili budalalığa işaret gösterir. Parmaklar, dişler, burun, dil, dudaklar, tırnaklar, kulaklar, benler, saçlar, hatta tüyler, renk, şekil, kalınlık ve incelik bakımından anlamlandırılır. Kıyafetnamelere göre güzellik öğesi sayılacak pek çok özellik ise sakıncalar taşır. İri dalgalı saç inatçılık, kıvırcık olan saç da koyun gibi bir bağlılığa işarettir. Ucu kalkık burun hayalcilik ve gurur göstergesidir.
Kıyafetnamelerin söylediğine göre benler bile büyüklükleri, bulundukları yere göre birçok karakter özelliğine ipucu olurlar. Mesela sağ şakaktaki et beni, kararsızlığı; alnın sağ yanındaki ben, güçlü bir belleği ve hızlı kavrayışı, uzun ömrü; alnın solundaki ben, dengeliliği; iki kaş arasında sağda ben, aşka düşkünlüğü, hoşsohbetliliği, iyi bir geleceği; iki kaş arasında solda ben, mantıkla iş görmeyi, duygululuğu; göz kapağındaki ben, hassas bir mizacı; gözün alt kapağındaki ben, meraklı ve kuruntulu bir yaradılışı gösterir.




alıntı :genç gelişim
 - ÖZLEM KOCUKELİ