28 Şubat 2014 Cuma

Ortak Bilinç Kavramında 100 Maymun Deneyi

100. maymunun hikayesi:

Pasifik Okyanusu'nda irili ufaklı birçok ada. Bu adalarda Macaca Fuscata türü Japon maymunları yaşıyor. Bu adalardaki maymunların doğal ortamları içindeki davranışları otuz yılı aşkın bir süre bilim insanları tarafından gözleniyor. 

1952'de Koshima Adası'nda bilim insanları maymunların beslenmesi için kumların içine tatlı patates bırakıyorlar. Bu adanın maymunları da tatlı patatesin tadından hoşlanıyor ama yiyeceklerinin kumlu olması hiç de hoşlarına gitmiyor. Ama can boğazdan gelir diyerek kumlu da olsa tatlı patatesleri yemeye devam ediyorlar.

Bir gün, on sekiz aylık İmo isimli dişi maymun bu soruna bir çözüm buluyor, İmo, tatlı patatesleri en yakın su birikintisinde yıkayarak yemeyi akıl ediyor. Bu buluşunu annesine de öğretiyor, İmo'nun arkadaşları da patateslerini yıkayarak yemeyi öğreniyor ve kendi annelerine de öğretiyor. Bu yeni davranış biçimi bilim insanlarının gözleri önünde, yavaş yavaş maymunlar arasinda yayılıyor.

1952 ve 1958 yılları arasinda genç maymunlar, beslenmelerini daha zevkli hale getirmek için, kumlu tatlı patateslerini yıkamayı öğreniyorlar. Bu daha sağlıklı ve zevkli yeni davranış biçimini çocuklarını taklit ederek onlardan yeni bir şey öğrenen yetişkin maymunlar da kazanıyor. Yeniliklere açık olmayan, çocuklar ve gençlerden de öğrenilebileceğini düşünmeyen, kendi bildiklerini tekrar eden yetişkin maymunlar ise kumlu patates yemeye devam ediyor. 1958'in sonbaharında çok şaşırtıcı bir şey oluyor. Koshima maymunlarının bir kısmı (diyelim ki 99 maymun) artık patateslerini suda yıkayarak yemeyi öğrenmiş oluyor.

Bir sabah, gün doğarken yüzüncü maymun da patateslerini yıkayanlar arasına katılıyor. İşte o an her şey değişiyor. Aynı günün akşamı, adadaki hemen hemen tüm maymunlar, patateslerini yemeden önce yıkamaya başlıyor. Yüzüncü maymunun ilave enerjisi her nedense devrim yaratıyor!

Ama hikâye bitmedi. Bilim insanlarını şaşırtan asıl sürpriz, bu adayla doğrudan bir ilişkileri olmadığı halde, diğer adalardaki maymun kolonilerinin de aynı anda patateslerini yıkamaya başlamaları... Yeni bir düşünce ve davranış tarzı, toplumları oluşturan fertlerin belirli bir oranı tarafından benimsendiği an, bu yenilik, mesafenin önemi olmaksızın zihinden zihine aktarılabiliyor.
Yani, "Yüzüncü Maymun Fenomeni" denilen bu fenomen şunu gösteriyor: Yeni bir düşünce, yeni bir yol, toplumda sadece belirli sayıda insanlar tarafından biliniyorsa, bu yenilik sadece o kişilere ait bir şey oluyor.

Ama "bilenlerin" sayısı belli bir kritik noktaya ulaştığı an, sadece bir kişinin daha "yeni yol"a katılması, toplum bilincinin aşama geçirmesine yol açıyor. Yeni düşünce, birdenbire herkes tarafından düşünülmeye başlanıyor. Niceliğin niteliğe dönüşme noktası...

"Yüzüncü Maymun Fenomeni", Duke Üniversitesi'nden Doktor J.B. Rhine tarafından değişik deneylerde tekrarlanıyor. Sonuç her seferinde aynı. Bugüne dek mutsuz, huzursuz, bencil, korku dolu, karamsar bir dünya süre geldi. Zihinlerde hala taş devri korkularmı taşıyoruz. Yeniiklere açık, farklı düşünenler ise aşağılanıyorlar, alay ediliyorlar, toplum dışına itiliyorlar. Cesaretleri takdir edilmek bir yana söndürülmeye çalışılıyor bu insanların... Einstein bile teorisini ilk ortaya attığında meslektaşları tarafından kınanmış. Sıradan insan asla büyük insan olamaz. Doğar, yaşar ve ölür. Buna yaşamak denirse! Dünyada mutlu, huzurlu, sevecen, aydınlık dolu insanlar yok mu? Cesur bir dünya isteyen ve bu uğurda çaba göstermekten çekinmeyen, her şeyi göze alan insanlar yok mu? Elbette var. Sayıları gittikçe de çoğalıyor. İnsanın, insanlık boyutunda devrim yapabilmesi için yüzüncü maymunun aralarına katılmasını bekliyorlar. "Yüzüncü Maymun" belki de sizsiniz.

alıntıdır
Ken Keyes Jr.
Çeviri: Nil Gün

4 Şubat 2014 Salı

Reiki ve Gölge Kimlik

Yazar William Lee Rand Tercüme Berna Köker Çelebi

Kendi gerçekliğimizi yaratırız.

Bu tümce şifa topluluklarında sıklıkla kullanılır ve çoğunluk tarafından doğru olarak kabul edilir. 

Planlar yapıp bunları uygulamaya geçirdiğimiz zaman kendi realitemizi yarattığımızı kabul etmek bizler için kolaydır. 

Veya pozitif şeyler olduğunda onları sebep göstererek kendimize güvenimizi arttırabiliriz, iyi talih dışında bir şey olmasalar bile.

Ancak bir terslik olduğu zaman kaç tanemiz bu kötü şansla ilgili sorumluluğu yükleniriz?

Başımıza negatif bir şey geldiğinde, çoğunlukla gücenme, kızgınlık ve korku sebebiyle başkalarını veya bizim kontrolümüz dışında gözüken koşulları suçlamaya başlarız.

Bu yolla sempati kazanırız ve kendimize acımayı haklı buluruz ki bunlarda bir çeşit ödüldür.

Ne zaman kendi problemlerimizi kendimizin yarattığı olasılığıyla yüzleşme durumunda kalsak cevabımız asla kendimizi böylesine negatif bir duruma sokmayacağımız olur. 

Bu yolla insanlar genellikle kendi gerçeğimizi kendimizin yarattığı düşüncesini geçerli olmayan sebeplerle haklı göstermeye çalışırlar, ancak çoğumuzun fark ettiği gibi bu aslında gücümüzden vazgeçmek ve yardımsızlık ilüzyonunda sıkışıp kalmaktır.

İstenmeyen deneyimlerimizle ilgili sorumluluğu üzerimize almak, hayatımızı daha sağlıklı ve doyurucu bir şekilde yaratmak üzere gücümüzü geri kazanmakla mümkündür.

Yaşadıklarımızla ilgili sorumluluğumuzu üzerimize almanın gizemi, aslında bilincimizde olup bitenden çok daha fazlası olduğumuzu anladığımızda ortaya çıkar.

Kimliğimizin çok az bildiğimiz, daha derinlerde yatan ve çoğunlukla farkında olmadığımız bir yanı vardır. 

Bu derinlerdeki kısma çoğunlukla bilinçaltı denilir.

Çoğu psikolojik işleyiş yaşamlarımız üzerinde güçlü bir etkisi olan bilinçaltında yaşanır. 

Bilinçaltını daha iyi anlayarak güçsüz kaldığımız deneyimlerimizle daha iyi başa çıkabilir ve bunları büyük bir özgürlük ve başarıya dönüştürerek olmamız gereken insan haline dönüşebiliriz.

Yukarıda söylediğim gibi kendi gerçeğimizi sadece bilincimiz yaratmaz, aynı zamanda bilinçaltımızda bundan sorumludur. 

Bilinçaltımız, kararlarımız, başkalarıyla ilişkilerimiz ve özellikle beden dilimiz üzerinde çok etkilidir. 

Aynı zaman da bu etkilerle birlikte çalışarak enerji alanımız aracılığıyla direk olarak ifade edilir ve tüm hayat deneyimimiz üzerinde büyük bir etkisi olur. 

Bilinçaltının sağlıklı ve sağlıksız tarafları vardır ve bu sağlıksız tarafına genellikle Gölge Kişilik denilir.

Gölge Kişiliğimiz bilinçaltının gücü sayesinde çalışarak istenmeyen deneyimlerimizden sorumlu olur. 

Diğer bir deyişle istenmeyen deneyimlerimizden sakınmamızın en anlamlı yolu Gölge Kişiliği tanımak ve iyileşmesine yardım etmektir.

Gölge Kişilikle ilgili önemli bir konu, onu, istenmeyen duygular ve düşüncelerimizle ilgili algılama şeklimizle ve bunlarla başa çıkarken nasıl bir yol izlediğimizle bağlantılı olarak yarattığımızdır.

Toplumumuzda özellikle büyürken duygularımızı ifade ettiğimizde özellikle kızgınlık veya kıskançlık veya toplum tarafından kabul edilmeyen bir davranış sergilediğimizde, çoğunlukla aileler tarafından “durmamız”, “böyle yapmamamız” söylenir.

Bu duygularımızı kendi içimizde yaşamamız gerektiği ile ilgili bir mesajdır. 

İlk başlarda bunu çok iyi yapamayabiliriz, ama ailemiz tarafından verilen ve sürekli tekrarlanan komutlar sayesinde istenmeyen duyguları içimizde tutmamızla ilgili bir yetenek geliştiririz.

Zaman ilerledikçe bunu otomatik olarak yapmaya başlarız ve işleyiş bilinçsiz hale gelir.

Artık böyle davrandığımızı bile bilmeyiz.

Bu istenmeyen duygular kolayca bizden uzaklaşmazlar, bunun yerine canlı ve reddedilmekten ötürü kızgın bir şekilde bilinçaltında toplanırlar.

Gölge Kişiliğimizi oluşturan bu duygular kendi başlarına bir kişilik kazanırlar ve kendilerini ifade etmek için büyük miktarda enerji tutarlar.

Gölge Kişiliğimiz bilinçaltımızda olduğu için hayatımızdaki etkisinden habersisizdir. 

Bu proses yoluyla hayatımızda güçlükler yaratmak için Gölge Kişiliğimiz güçlendirilip motive edilir.

Eğer Gölge Kişiliğimizi tanımak istiyorsak tek yapmamız gereken yaşam koşullarımıza bakmaktır. 

İstenmeyen deneyimler aslında Gölge Kişiliğimizin bir yansımasıdır. 

Bu şu anlama gelir, eğer hayatımızda negative duygular beslediğimiz ve gitmesini istediğimiz bir insan varsa, bu insani size çeken aslında Gölge Kişiliğinizdir ve sizin ona bu şekilde hissetmenize sebep oluyordur. 

Gerçekte, hoşunuza gitmeyen bu insanın karakteri aslında sizin Gölge Kişiliğinizin karakter özelliklerini taşımaktadır.

Diğer bir deyişle, siz de bu insanla aynı veya benzer özelliklere sahipsiniz demektir.

Bu ilk başlarda kabul etmesi zor bir durumdur, ama edebilirseniz bu sayede negative duygularınızı dışarıdaki insanlara karşı yöneltmeyi durdurur ve dikkatinizi kendi iç dünyanızı incelemeye yönelterek diğer insanlarda hoşunuza gitmeyen özellikleri kendinizde aramaya başlayabilirsiniz. 

Bu dürüstlük gerektiren bir davranıştır ama sonuçları buna değer.

Bu şifa bulmaya ve sadece iç dünyanızı değil, dış dünyayı değiştirmeye yönelik bir adımdır.

Bunu yapmaya başladığınızda içsel bir keşif ve şifa mümkün olur. 

Gölge Kişilik vardır çünkü onu yaratan duyguları şifalandırmak yerine, şu veya bu sebepten onları görmemezlikten gelir veya inkar ederiz. 

Eğer şifa bulmak istiyorsak Gölge Kişiliğimize dikkat göstererek ve kendi parçamız olarak kabul ederek bu prosesi tersine çevirmemiz gereklidir. 

Şifa ancak bunu yapmaya başladığınız zaman mümkün olur. 

Gölge Kişilik bir kez kabul edilmeye başlandimi dışınızdaki başka insanları da kabul etmeyi ve aynı zamanda meselelere çözüm bulmayı çok daha kolay bulucaksınız. 

Veya insanlarla ilişkilerinizden çok daha az bir eforla sonuç alacaksınız veya onlardan eskiden etkilendiğinizden daha az etkileneceksiniz.

Reiki bu işleyişe yardımcı olmak için kullanılabilir. 

Örnek olarak, hayatınızda üzüntüye sebep olan birisi varsa bu deneyimi Gölge Kişiliğinizi tanımak ve şifalandırmak için kullanın ve bu kişiye karşı olan duygularınız üzerinde meditasyon yapın. 

Kendinize sorun “Bu insana benzeyen bir parçam var mı?”. 

Bunu yaparken duygularınızın vücudunuzun hangi bölgesinde odaklandığına dikkat edin. 

Reiki enerjisini bu bölgeye yöneltin. 

Eğer yardımı olacağını düşünüyorsanız mental/duygusal sembolü güç sembolüyle veya master sembolüyle beraber kullanın. 

Gene bunu yaparken Reiki enerjisiyle içinizden konuşun, ona hangi parçanızın haytınızdaki bu deneyimi yarattığını sorun. 

Bu; kendinizle ilgili farkında olmadığınız ama dikkat göstermeniz gereken bir yanınızın ortaya çıkmasına sebep olucaktir. 

Bu yanınızı hissetmeye başladığınızda onu uzun süredir ihmal ettiğiniz için üzgün olduğunuzu söyleyin. 
Onu daha iyi tanımak ve şifalandırmak istediğinizi söyleyin.

Bu ilk başlarda rahatsız edici gelebilir, ancak Reiki göndermeye devam ettikçe ortaya çıkan Gölge Kişiliğinizle çalışmanıza yardımı olacaktır. 

Reiki göndermeye devam edin ve eğer yapmak isterseniz dua edin ve Ulu Güç’ten, veya hangi ismi kullanmakta rahat ediyorsanız ondan, yardım isteyin.

Reiki göndermeye devam edin, şefkat hissederek bu yanınıza onu anlama ve şifa bulmasına yardımcı olma niyeti ile özen gösterin.

Aynı zamanda Reiki’ye ve/veya Ulu Güç’e yardımları için teşekkür edin. İsterseniz bir afirmasyon kullanın: 

“Şifa bulması amacıyla bütün negatif duygularımı Reiki enerjisine bırakıyorum” veya doğru olduğunu hissettiğiniz başka bir affirmasyon seçin. 

Seansın şu an için bittiğini hissedene kadar bunu yapmaya devam edin ve seansı şifaya ihtiyaç duyulduğu sürece devam etme niyeti ile sonlandırın. 

Tüm negatif duygular gidene ve kendinizi huzurlu hissedene kadar seansların tekrarlanması gerekebilir. 

alıntıdır :soqaq