Çoğu
insanda sol beyin esas olarak konuşma, yazma ve kullanılan dili anlamaktan
sorumludur. Mantıksal ve analitik olarak düşünmektedir. Ait olduğu kişinin
ismiyle özdeştir. Öte yandan sağ beyin
resimler, sesler, yalın ilişkiler ve hisler temelinde düşünür. Görece sakin
olmasına karşın son derece zekidir. Sol beyin olguları parçalara ayırıp analiz
ederken sağ beyin parçaları bir araya getirerek senteze ulaşır. Sol beyin
mantıksal düşüncede daha gelişkindir; sağ beyin ise duygulara daha yakındır.
Sol beyin dış dünya ile yani kültür, anlaşmalar, iş ve zamanla daha çok
ilgilidir. Sağ beyin ise iç dünya ile yani algı, fizyoloji, form ve duyguyla
ilgilidir. Sol ve sağ beyin arasındaki temel ayrım, bilgiyi nasıl
özümsediklerinde yatar. Sol beyin bilgiyi sıraya dizilmiş biçimde
değerlendirirken, sağ beyin bilgiyi aynı anda değerlendirir.
Virajlı
bir yolda ilerlemekte olan bir tren imgelediğimizi düşünelim. Virajın dışında
zeminde bulunan gözlemci, treni birbirine bağlanmış ayrı ayrı vagonların geçişi
olarak algılar. Gördüğü vagonun önündeki ve arkasındaki vagonları güçlükle
algılar. Bu
gözlemci treni sol beyni ile algılamaktadır.
“Sağ
beyni” ile algılayan gözlemci ise zeminden yüzlerce metre yüksekteki bir
balondaymış gibidir. Oradan yalnızca trenin bütününü görmekle kalmaz, aynı
zamanda izlediği yolu da görür. Hangi bölgede ilerlediğini, hangi şehirden
ayrıldığını ve hangi şehre ulaşacağını da algılar.
Sağ
beynin olayları daha geniş bağlamda kavrayabilme yeteneği onu şifa ve
imgelemede önemli kılar. Tek tek parçaları değil, bağlı oldukları bütünle olan
ilişkilerini görmemizi sağlar. Sorunun geçmişteki sebebini anlamamızı ve o
süreçte hissettiğimiz duygulara, oluşturduğumuz inanç kalıplarına ulaşmamızı
sağlar. Sebepleri görüp hissettiğimiz duyguları serbest bıraktıkça yaşanmış
olaylar ve hissedilen duygular yepyeni bir bakış açısı ile sentezlenmeye
başlanır. Bu “Sağ beyin”
perspektifini kullanarak iyileşme için gerekli yardımı kendi iç
kaynaklarımızdan almadır. Böylece sorunlara yeni çözümler üretilebilir ve bir
sorun ya da hastalığa ilişkin gizli kalmış çıkış yolu bulunabilir.
Sağ
beyin imgelemenin yanı sıra duygularla da özel bir ilişki içindedir. Duygularla
ilişki içinde olması şifa sürecinde ona özel bir güç katar. Sağ beynin yüz
ifadelerindeki, beden dilindeki, konuşmalardaki ve hatta müzikteki duyguları
kavrama noktasında yoğunlaştığı çok sayıda çalışma ile ortaya konmuştur. Bu,
şifa için can alıcı bir önem taşır. Çünkü duygular hastalıkların ve
rahatsızlıkların çoğunun temelinde yatan psikolojik ve fiziksel koşulların
belirleyicisidir.
Kendi
içimizde bir çatışma yaşadığımızda bedenimiz bir savaş alanına dönüşür. Uzun ve
ciddi bir mücadelenin bedeli de ağır olabilir. Çatışan tarafların pazarlık
masasına çekilmesi, şifa sürecinin başlangıcı olabilir. Unutulmamalıdır ki
hedef “sol beyinli” ya da “sağ beyinli” bir kişi olmak değildir; “bütünlüklü”
bir beyine sahip olmaktır.
İmgeleme
sağ beyinin ve insan bilinçdışının ana dilidir. Çoğumuz günlük yaşamımızda sol
beyinin dilini ve mantığını anlayıp kullanabiliyoruz. Bilincinde olduğumuz
ihtiyaç ve arzularımıza nispeten daha aşinayız. İmgeleme, sessiz kalan sağ
beyine ihtiyaçlarını ifade etme ve özel niteliklerini şifa sürecine katma şansı
tanımaktadır.
İmgeleme,
sessizliğe gömülü zihninizle onun kendi dilini kullanarak iletişime geçmek
demektir. Son derece zengin, sembolik ve kişisel bir dildir. İmge üreten
beyninizi ne kadar gözlemlerseniz ve onunla ne kadar etkileşime geçerseniz,
daha sağlıklı hale gelmek için onu o kadar hızlı ve etkin bir biçimde
kullanabilirsiniz.
Hasta
olduğumuzda ilk önce kendimizi neden hasta hissettiğimize ve iyileşmek için ne
yapmamız gerektiğine ilişkin uzun ve zorlu düşüncelere dalmamız kaçınılmazdır.
Hastalığımız kronik ya da ciddi boyutlardaysa, muhtemelen birçok doktora
danışırız. Onlar bir teşhis koyarlar. Buna rağmen tedavi iyileşmemizi ya da
rahatlamamızı bile sağlamayabilir. Sol beyine özgü düşünceler sonuç vermiyorsa,
“ikinci bir bakış açısı” olarak sağ beynimize neden danışmayalım ki?
Hastalık ve Olumsuz Duyguların İlişkisi
19.
yüzyılda yaşamış bir doktor olan ve patoloji biliminin kurucusu olarak tanınan
Rudolph Virchow der ki “çoğu hastalık fizyolojik bir zayıflıkla birleşen
mutsuzluktan ibarettir.”
İngiltere
ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki çalışmalar, hastaların birinci elden
klinik bakıma ihtiyaç duyduğu tüm sorunların yüzde 50’si ila 75’i, ağrı ya da
hastalık biçiminde ortaya çıksalar da köken itibariyle duygusal, sosyal ya da
ailevidir. Kuşkusuz duyguların kendisinin sağlıksız olduğu söylenemez. Aksine
yaşamın getirdikleri karşısında verilen normal tepkilerdir. Ancak önemli
duyguların anlaşılması ve ifade edilmesi hastalıklarda önemli bir faktördür.
Duygularımızı
sağlıklı bir biçimde ifade edebilme noktasında yerleşik değerlere ve
geleneklere sahip değiliz. Üzüntü, korku ve öfke gibi olumsuz duygular
karşısında çok çeşitli tepkiler verebiliriz. Bağırma, ağlama, içe atma,
depresyona girme gibi. Bilinçdışı bir biçimde, bizleri bu tür tatsız
duygulardan koruyacak bir savunma seti geliştiririz. Buna karşın güçlü
duyguların kendisini bir şekilde ifade etmesini engelleyemeyiz.
Anlaşılamadıkları ve yok sayıldıkları takdirde kendilerini, ağrı ya da hastalık
olarak ifade ederler.
Her
hissettiğimiz duyguyu ifade etmemiz gerekmez. Ancak güçlü ve ısrarcı olan
duyguların ifade edilmesi ya da çözülmesi gerekir. Çünkü sürekli bir biçimde
inkar edilmeleri halinde fizyolojik bir dengesizliğe ve hastalığa yol
açabilirler. Alice’in öyküsü, bastırılan duyguların ağrılara yol açabileceğini
ve uygun bir biçimde ifade edilmeleri halinde iyileşmeyi sağlayabileceğini
gösteren güzel bir örnektir.
Vaka
Alice
kırk yaşlarındaydı. Aylar önce göğüs kanseri teşhisi konmuştu. Onu iyileştirmek
amacıyla ameliyattan ve ışın tedavisinden yararlanılmıştı. Tedavisi sırasında
ve kanserden kurtulmasında, imgeleme ve vizüalizasyon tekniklerinin bolca
faydasını görmüş olan zeki ve kendine hakim bir kadındı. Bununla birlikte kürek
kemiklerinin arasında sürekli bir ağrı duymaya devam ediyordu. Kanser
uzmanlarınca yinelenen incelemeler ve röntgen filmleri, ağrısına neden olan
herhangi bir fiziksel belirtiye rastlayamıyordu. O bölgedeki ağrının neden
kaynaklandığını ve ağrıdan kurtulmak için ne yapması gerektiğini öğrenmek
istiyordu.
Kitapta
anlatılan bir imgeleme tekniğini uygulamayı kararlaştırdık: İçsel Rehber olarak
adlandırdığımız imgesel bir bilge figürüyle konuşmayı denedi. Alice gevşedi ve
kendisini sarp bir kayalığın yamacında güzel bir kumsalda imgeledi. İçsel
Rehber imgesini çağırdı. Yanmakta olan ateşe bakan Büyücü Merlin gibi biri
canlandı zihninde. Onu selamladıktan sonra sırtındaki ağrıları sordu.
Birkaç
saniyelik suskunluğun ardından gözyaşı dökmeye başladı. İçsel Rehber, Alice’in
yardıma ihtiyacı olduğunu söylemişti ve bu yüzden ağlıyordu. Hastalığı
sırasında güçlü ve yürekliydi. Eşini ve ailesini sakinleştirip çevresine güven
veren hep o olmuştu. Check-up’lara ve muayenelere her zaman tek başına
gitmişti. Aslında bundan çekiniyordu ama eşinden ya da çocuklarından kendisine eşlik etmesini ve desteklemesini
istediğinde onları rahatsız edebileceğinden korkuyordu. Hastalığı ve tedavisi
hakkındaki düşüncelerini, şüphelerini ve korkularını açığa vurmayarak
sevdiklerini korumaya çalışıyordu.
Alice,
İçsel Rehberine ailesinden yardım isteyerek onları tedirgin etmek istemediğini
söyledi. İçsel Rehberinin verdiği yanıt ise şu oldu: “Zaten şu halde de
tedirgin durumdalar. Tedaviniz sırasında sizin yanınızda yer alıp sevgi ve
ilgilerini sunabilirlerse kendilerini daha iyi hissedeceklerdir.” Alice bunun
doğru olduğunu hemen fark etti. Eşi John’dan yardım istediğini imgeledi.
Eşinin
randevu defterini çıkararak gözden geçirdiğini zihninde canlandırdığı için
gülümsedi. “Vakit ayırabilecek misin?” diye sorduğunu zihninde canlandırdı. Eşi
ince gözlüklerinin üzerinden ona bakarak “Yaratırız.” diye karşılık verdi.
İmgeleme sona erdiğinde ağrısı önemli ölçüde hafiflemişti. “Gerçek yaşamda John
ile bunu konuşma ihtiyacının olduğunu anlaması” bile yetmişti.
Hepimiz,
Alice’in yaptığı gibi düşüncelerimiz ve duygularımız arasındaki çatışmalar
nedeniyle heyecanlarımızı bastırabiliriz. Alice duygularını kendine saklamanın
daha uygun olacağını düşünürken sonunda onları sevdikleriyle paylaşmasının hem
kendisinin hem de onların yararına olduğunu fark etmiştir.
Dr.
Rossman’ın imgelemeyi kullanma yönteminin ve insandaki “içsel rehber”
yaklaşımının birçok kültürde kökleri binlerce yıl gerilere dayanan bir geçmişi
vardır. İçindeki sese kulak vererek ulaşılan uyanış ya da aydınlanma, kadim din
sistemlerinin çoğunda merkezi bir unsurdur. Bunun izleri Tibetli Budist
Abhidharma’dan tutun Amerikalılara özgü inançlara, batılı dinlerdeki koruyucu
melekler hiyerarşisine kadar görülebilir.
Hangi Tür Hastalıklar İmgeleme Yolu İle Tedavi Edilebilir?
Ön
çalışmalar imgelemenin çok çeşitli hastalıkların tedavisinde etkili
olabileceğini göstermiştir. İmgelemenin faydaları öylesine çeşitlidir ki onu
hastalıklardan ziyade insanları tedavi etmenin bir yolu olarak değerlendirmek
daha uygundur.
İmgeleme,
basit bir baş ağrısından tutun da ölümcül bir hastalıkta bile mucizeler
yaratabilir. İmgeleme ile gevşemeyi ve bedenimizi istediğimiz şekilde kontrol
etmeyi gerçekleştirebiliriz.
Ağrıları
ya da diğer hastalık belirtilerini hafifletebilir, azaltabilir ve ortadan
kaldırabiliriz. Kan akışını ve kas gerginliğini artırıp azaltabiliriz.
Bağışıklık sistemimizin tepkisini düzenleyebiliriz. Yaşam tarzımızın ya da
alışkanlıklarımızın hastalığımızı derinleştirip derinleştirmediğini ve
iyileşmek için hangi değişikliklere ihtiyacımız olduğunu görebiliriz. İmgeleme
içimizdeki güçleri kullanmamızı mümkün kılabilir. Umudu, cesareti, sabrı, azmi,
sevgiyi ve hemen hemen her hastalıkla mücadele etmek ve iyileşmek için bize
yardım edebilecek diğer nitelikleri keşfedebiliriz.
Kuşkusuz
kimi belirtiler ve hastalıklar imgelemeye diğerlerine oranlara daha kolay yanıt
verir. Stresin neden olduğu ya da kötüleştirdiği koşullar, çoğu zaman imgeleme
tekniklerine oldukça olumlu yanıt vermektedir.
Baş
ağrısı, boyun ağrısı, sırt ağrısı, “sinirsel mide ağrısı”, bağırsak sorunları,
alerjiler, kalp çarpıntıları, baş dönmesi, bitkinlik ve anksiyete gibi ortak
sorunlar için aynısı geçerlidir. Kalp krizi, kanser, eklem iltihabı ve
nörolojik hastalıklar gibi temel sağlık sorunlarımız ise genellikle stres,
anksiyete ve depresyonlar ile daha da kötüye gitmektedir ya da hastalığın
kendisi stres, anksiyete ve depresyonlara neden olabilmektedir. İmgeleme
yoluyla çoğu zaman her hastalığın duygusal boyutu hafifletilebilmektedir.
Böylece duygusal güçlüklerin aşılmasıyla fiziksel anlamda şifaya ulaşma yönünde
adım atılabilmektedir.
Gevşemenin Önemi
Fiziksel
ve zihinsel olarak gevşemenin iyileşmeye olan etkileri 1930’lu yıllardan beri
bilinmektedir. Gevşeme etkili ve aktif bir imgeleme çalışmasından önce de
yapılması gereken bir uygulamadır. Bu sayede beyin imgelemeyi etkin olarak
yapabileceği bilinç halinin titreşimlerine geçer. Rossman kitabında, 1930’lu
yıllarda Edmund Jacobsen adlı hekim tarafından geliştirilen ve “Katlamalı Kas
Gevşemesi” olarak adlandırılan yöntemin bir varyasyonunu sunmaktadır.
Günlük olağan faaliyetler sırasındaki uyanıklık
halinde beyin, saniyede 14 ile 30 Hz arası dalga üretir ki bu dalgalar Beta dalgası olarak adlandırılır. Zihinsel gevşeme, rahatlama durumlarında ise saniyede
7 – 14 Hz olan Alfa
dalgası saptanır. İmgeleme, hayal
kurma, yaratıcılık ve ilham alma gibi faaliyetler bu dalga boyunda gerçekleşir.
Harvard’da, Cornell’de ve Chicago Üniversitesi’nde kas
fizyolojisi üzerine yapılan araştırmaların öncüsü olan Jacobsen, çeşitli
hareketleri gerçekleştirdiğini imgeleyen insanların kaslarının gerginlik
düzeyini değiştirebildiğini fark etmiştir.
Kaslara
elektrotlar yerleştirilmiş ve insanlardan yürüdüklerini imgelemeleri
istenmiştir. Kaslardaki elektriksel aktiviteyi ölçen EMG, gerçekten yürüyen
insanlarınkiyle aynı elektrik sinyallerini kaydetmiştir. Aynı şekilde
insanların sandviç yediklerini imgelediklerinde çene kasları bilinçdışı olarak
harekete geçmektedir. Jacobsen kas gerginliğinin çok çeşitli tıbbi şikayetlerde
görülen ortak bir sorun olduğuna inanmıştır ve insanlara gevşemeyi öğretecek
sistematik bir yöntem geliştirmiştir. Bunun dışında daha pek çok etkili gevşeme
tekniği bulunmaktadır.
Gevşeme Uygulaması
Bir
gevşeme kaseti temin edin. Ya da kitaplardan bulabileceğiniz gevşeme
egzersizini kaydedin. Gevşemek için sessiz ve özel bir mekanda bulunduğunuzdan
emin olun. Hiç kesintiye uğramayacak şekilde yirmi beş dakikanızı ayırın.
Telefonunuzu açık bırakın ya da telesekreterinizi devreye sokun. Bir arada
yaşadığınız insanlardan gerçekten acil bir durum olmadıkça sizi rahatsız
etmemelerini isteyin. Üzerinizde rahat bir kıyafet olsun. Dar ya da rahatsızlık
verici her şeyi gevşetin. Işığı azaltın. Ortam gevşemeye mümkün olabildiğince
elverişli olsun. Gevşemeyi bir kez başardıktan sonra bir trende ya da meşgul
bir günün ortasında bile uygulayabilirsiniz. Ancak o zamana dek koşulları
kendiniz için elinizden geldiği kadar kolaylaştırmaya çalışın.
İnsanların
çoğu gevşemek için sırtüstü uzanmayı daha uygun bulurken, rahat bir koltuğa
oturmayı ya da yerde bağdaş kurmayı tercih edenler de vardır. İlk olarak
gevşemek için size en kolay gelen konumu alın. Daha da rahat olmanız adına
istediğiniz an konumunuzu değiştirebilir ya da hareket edebilirsiniz. Kimileri
uzandıklarında öylesine kolay gevşerler ki uyuya kalırlar. Uygulama sırasında
uyuya kalıyorsanız oturmayı deneyin. Uyumak size zarar vermez ancak derin bir
gevşemenin tüm getirilerinden faydalanamazsınız. Uyanık olmamanız halinde bu
sakin ve odaklanmış halinizi, imgeleme için kullanamamış olursunuz.
Sağlıkla
ilgili bir sorununuz varsa, gevşemeyi günde en az iki kez uygulamak gerekir.
Her bir seans için yirmi ila yirmi beş dakika yeterlidir. Sabahları ve öğleden
sonraları, pek çoğumuz için en uygun zamanlardır. Sabahki uygulama bizi
gevşemiş ancak uyanık bir zihne kavuşturur. Bu da genellikle gününüzün sakin
bir biçimde geçmesine katkıda bulunur. Öğleden sonraki uygulama ise gün
içerisinde biriken gerginliği hafifletmemizi ve daha sakin bir akşam
geçirmemizi sağlar. Geceleri yatakta uygulamak kimilerinin uyumasına yardımcı
olurken kimilerini ise verdiği enerjiyle uyanık tutmaktadır. Uygulamalar için
size en uygun olan zamanları deneyerek tespit edin. İki ya da üç hafta boyunca
düzenli olarak gevşediğinizde sisteminiz gevşeme yönünde ilk adımını atmış
olur.
Dallas’taki Texas Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Merkezi’nden araştırmacı psikologlar Jeanne Achterberg ve Frank Lawlis,
Simonton’un zihinde canlandırma tekniği ile çalışan kanser hastalarının
imgelemelerini incelemiştir. İmgelemenin belirli karakteristikleri ile hayatta
kalma oranlarındaki artışın arasındaki bağı ortaya koyabilmişlerdir.
Ulaştıkları
bulgular, sağlıklı bir bağışıklık sisteminin fonksiyonları ne kadar güçlü ve
aktif biçimde imgelenirse hasta için o kadar faydalı olduğunu göstermiştir.
Anatomik doğruluk ve kesinlik, imgelemenin sonuçlarını etkileyen bir faktör
olarak görünmemektedir. Aksine iyileşmenin sembolik temsili çoğu zaman daha
etkilidir. Bununla birlikte kimi vakalarda iyileşmeye ilişkin anatomik ve
fizyolojik ayrıntıları imgelemenin başarıyı artırdığını gösteren çalışmalar da
mevcuttur.
Odaklanmak
üzere hangi imgelemeyi seçerseniz seçin yaratacağı etkide pratiğin sıklığının
özel bir önemi olacaktır: İmgelemeyi en sık ve en içten biçimde
gerçekleştirenler ondan en büyük faydayı görecek olanlardır. Bu yüzden
imgelemeye başlayınca onu sık sık ve tüm kalbinizle gerçekleştirin.
Pratik Öneri
Gevşeyin
ve huzurlu içsel mekanınıza çekilin. Sakinleşip yoğunlaşın ve dikkatinizi
doğrudan doğruya sizi en çok üzen belirtilere odaklayın. Hastalığınızla
bağlantılı hiçbir belirti yoksa bedeninizin hastalıktan etkilenen bölgesine ya
da hastalığın adına odaklanabilirsiniz. Sakin bir biçimde yoğunlaştığınızda
zihninizde o sorunu ya da belirtiyi temsil eden bir imgenin canlanmasına izin
verin. Zihninize ne tür bir imge gelirse gelsin kabul edin ve ona odaklanın. Bu
size tanıdık gelen bir imge de olabilir, size yabancı bir imge de olabilir.
Belirtilerinizle bağlantısını çözebilirsiniz ya da çözemeyebilirsiniz. Ne
olursa olsun oluşmasına izin verin ve daha da açık bir hal almasını sağlayın.
Onu dikkatli bir biçimde ayrıntılarıyla gözlemleyin. Ardından da o tabloda
neyin yanlış olabileceğini belirlemeye çalışın. Ağrıyı, hastalığı ya da sorunu
temsil eden nedir? Bu noktaya kadar imgelemenin aydınlatıcı türünü kullanmış
olursunuz.
Ardından
şifa ya da sorununuzun çözümünü temsil eden yeni bir imgenin oluşmasına izin
verin. Hastalık imgesini sağlık imgesine dönüştürebilecek her türlü şifa
sürecinin gerçekleşeceğini imgeleyin. Duyumlarınızdaki değişimlere dikkat edin
ve onları bedeninizle bağlantılı, teşvik edici işaretler olarak algılayın.
Vaka
Bir
yıldır ciddi boyutlarda ve aralıksız süren sırt ağrılarından şikayetçi olan bir
hasta sırtına saplanan bir bıçak imgesi algıladı. Yönlendirmeli imgeleme
esnasında kendisine o bıçağı kimin sapladığı soruldu. Bıçağı, onu dolandırarak
iflasa sürükleyen eski iş ortağının sapladığını gördü. İçinde duyduğu öfke ve
üzüntüyü kabullenerek ifade etmesini sağlamak üzere tavsiye amaçlı bir dizi
kısa seans gerçekleştirildi. Duygularını dışarı vurduğunda sırtındaki ağrı son
buldu.
Gerçek Şifa Bilinçdışında Gerçekleşir
Hastalık
veya problemlerin kökenleri veya sebepleri bilinçdışındadır. Bu kökenlerin veya
sebeplerin anlaşılması ve onların çözümlenip şifaya kavuşturulması da
bilinçdışının kendi yöntemleriyle olunca gerçek ve kalıcı şifaya kavuşulmuş
olur. Bilinçdışının kendi dilini kullanarak onunla doğru iletişim kurduğumuzda
ve ona yönlendirme şansı verdiğimizde muhteşem sonuçlar alınabilir.
Sonuç
İyileşmenin,
şifaya kavuşmanın tek değil pek çok yolu vardır. Farklı farklı teknikler ve uygulamalar
ile özlediğimiz şifaya kavuşmak mümkündür. Bu yollardan biri olan imgeleme
pasif bir şekilde ilaç içip iyileşmeyi beklemenin ötesinde kendi içimizdeki
gücü, potansiyeli harekete geçiren bir uyarandır. Zihin beden bütünlüğümüz
nedeniyle bedenimizdeki sorunların sebeplerini görmemizi sağlayan, o
sebeplerden özgürleşmenin yollarını gösteren bilinçdışı varlığımız ile
iletişime geçmek ve işbirliği yapmaktır. İmgeleme bireyin kendi öz varlığını
rehber alarak içsel arınma yaşaması ve şifaya kavuşmasının reçetesidir.
Derin gevşeme sırasında, belirli bir imgeleme tekrar
tekrar “zihinde tutulduğunda”, duygusal beyin de denilen beyindeki limbik
sistem imgelemeyi yürütülmesi gereken bir program olarak kabullenir. Eğer
zihinsel ve duygusal değişikliklere ek olarak imgeleme, otonom sinir sisteminde
görünen belirli değişiklikleri de kapsarsa, hipotalamus denilen bölge, limbik
sistem tarafından bu değişiklikleri gerçekleştirmek üzere programlanır ve
bunların etkisi bedende gözlemlenmeye başlar. Bu programlamanın olabilmesi
için, imgelemenin sabırla ve sürece yayarak, belli aralıklarla tekrarlanması
gerekir.
alıntıdır: İmgelemenin İyileştirici Gücü