18 Eylül 2013 Çarşamba

GiBBERiSH (Cabbarca) Meditasyonu



Bu beden hareketlerini ifade etmeyi cesaretlendiren bir rahatlama tekniğidir. Tek başına ya da grup halinde gözlerini kapa ve anlamsız sesler söylemeye başla:Gibberish“Gibberish” sözcüğü, Cabbar adında bir Sufi mistikten gelir. Cabbar asla bir dil konuşmamıştır, o sadece anlamsız sözler sarf etmiştir, yine de binlerce müridi vardı çünkü söylediği şey şuydu: Zihnin gibberish’den başka bir şey değildi. Onu bir kenara koy ve kendi varlığının tadını alacaksın. “Gibberish’ i kullanmak için anlamlı şeyler söyleme, bildiğin bir dili kullanma. Çince bilmiyorsan Çince’yi kullan. Japonca’yı bilmiyorsan Japonca’yı kullan. Almanca biliyorsan Almanca kullanma. Hayatında ilk kez özgür ol: Tüm kuşların sahip olduğu gibi. Basitçe zihnine ne gelirse, onun mantığını, sağ duyusunu, anlamını, önemini umursamadan izin ver; tıpkı kuşların yaptığı gibi.
İlk aşama : On beş dakika
Tamamıyla gibberish’in içine gir. İstediğin her sesi çıkart ama bir dilde konuşma. İçinde ifade edilmesi gereken ne varsa ifade edilmesine izin ver. Kus onu. Tam bir farkındalıkla, fırtınanın merkezi olarak çıldır. Zihin her zaman sözcüklerle düşünür, gibberish bu sürekli söze dökme kalıbını kırmaya yardım eder. Düşüncelerini bastırmadan gibberish’le onları dışarı çıkarabilirsin. Bedeninin de aynı şekilde ifade etmesine izin ver.
İkinci aşama : On beş dakika
Karnının üzerinde yere yat ve dünya ana ile bütünleşiyormuşsun gibi hisset. Her nefes verişte altındaki yer ile bütünleştiğini hisset.
O S H O
Çocuk / Ganj Kitap
***
Dağlardaki kamplarda gibberish meditasyonunu yapmalarına izin verdiğimde… Şehirlerde buna izin vermek zordur, çünkü komşular çıldırmaya başlar. Polisi arayıp, “Tüm hayatımız mahvediliyor!” derler. Kendi evlerinden katılacak olsalar hayatlarını içinde yaşadıkları deliliğin dışına çıkartabileceklerini bilmiyorlar. Ama deliliklerinin farkında bile değiller.
Gibberish herkesin zihinlerine ne gelirse yüksek sesle söylemelerine izin verildiği meditasyondur. Ve tanık olan tek kişi ben olduğumdan insanların söyledikleri, anlamsız, alakasız şeyleri dinlemek öylesine keyifliydi ki. Kimseye dokunmamak tek koşuldu ve insanlar her türden şeyleri yapıyordu. İstediğin her şeyi yapabilirdin… Birisi kafasının üzerinde duruyordu, birisi elbiselerini fırlatıp atmış ve çırılçıplak olmuş, tüm saat boyunca etrafta koşup duruyordu.
Bir adam her gün benim önümde otururdu — bir breaker ya da onun gibi bir şey olmalı — ve meditasyon başladığında önce yapacağı şeyin saçmalığına gülerdi. Sonra da eline telefonunu alırdı; “Alo, alo…” Gözünün ucuyla bana bakmaya devam ederdi. Meditasyonunu kesintiye uğratmamak için ona bakmaktan kaçınırdım. Hisselerini satıyordu, satın alıyordu … tüm saat boyunca telefondaydı.
Herkes, içinde saklı tuttuğu garip şeyleri yapıyordu. Meditasyon bittiğinde on dakikalık bir gevşeme vardı ve bu on dakikada insanların yere düştüğünü görebilirdin; bunun için gayret sarf ettiklerinden değil, yorgunluktan helak oldukları için. Tüm çöplük dışarı atılmıştır ve bu sayede belli bir temizliğe sahip olup gevşemişlerdi. Binlerce insan … ve sen bin kişi olduğunu düşünemezdin.
İnsanlar bana gelip, “Bu on dakikayı uzat, çünkü tüm hayatımız boyunca böyle bir rahatlama, böylesi bir keyif görmedik. Farkındalığın ne olduğunu herhangi bir şekilde anlayabileceğimizi düşünmemiştik, ama onun geldiğini hissettik,” derlerdi.
Bu durumda eğer gevşemekten başlamayı istersen, önce Dinamik Meditasyon, Kundalini Meditasyonu ya da Gibberish gibi duygusal ve bedensel boşalım sağlayan süreçlerden geçmek zorundasın.
Bu Gibberish sözcüğünün nereden geldiğini bilmiyor olabilirsin; Cabbar adındaki bir tasavvuf mistiğinden gelir ve bu onun yegâne meditasyonudur. Kim gelirse gelsin, “Otur ve başla,” derdi ve insanlar ne dediğini anlardı. O hiç konuşmadı, hiç topluluğa hitap etmedi; sadece insanlara Gibberish öğretti.
Mesela arada bir insanlara gösteri yapardı. Yarım saat boyunca ne dili olduğunu kimsenin bilmediği her türden saçma sapan şeylerden söylerdi. O bir dil değildi; insanlara zihnine ne geldiyse öğretmeye devam ederdi. Bu onun yegâne öğretisiydi. Ve bunu anlamış olanlara hemen, “Otur ve başla,” derdi.
Ama Cabbar pek çok insanın tamamen sessiz hale gelmesine yardım etti. Ne kadar sürdürebilirsin? Zihin boşalır. Yavaş yavaş derin bir hiçlik … ve bu hiçliğin içinde bir farkındalık alevi. O her zaman Gibberish tarafından kuşatılmış olarak mevcut. Gibberish çekip çıkarılmalı; bu senin zehrin.
O S H O
FARKINDALIK
Ganj Kitap
***
ÇÖPÜ AT
Uykuya yatmadan önce cabbarca yapmaya başla. Otuz dakikalık cabbarca yeterli olacaktır. Bu seni inanılmaz hızlı bir şekilde temizleyecektir. Normalde bu çok zaman alır: bir şeylerin üzerinde geviş getirir gibi düşünüp durmaya devam edersin, düşünceler uzayıp gider ve bu bütün gece sürer. Ama bu yarım saatte halledilebilir.
Cabbarca en iyisidir: yatağında oturup, ışıkları kapa ve uyduruk bir dilde konuşmaya başla. Tüm seslere, ne gelirse gelsin izin ver. Dile, dil bilgisine, ne söylediğine kafa yorman gerekmiyor. Anlam hakkında kafa yormana gerek yok çünkü bunun anlamla hiç ilgisi yok. Ne kadar anlamsız konuşursan, o kadar faydalı olur.
Bu yöntem zihnindeki çöpü, gürültüyü dışarı atmaya yarar. Yani ne olursa- sadece başla ve devam et ama bunu son derece tutkulu bir şekilde, sanki konuşuyormuş gibi, sanki tüm hayatın buna bağlıymış gibi yap. Saçma sapan konuşuyor olsan da ve ortada senden başkası olmasa da, tutkulu ol, tutku dolu bir diyaloga kaptır kendini. Bunu yarım saat yapmak yetecek ve bütün gece boyunca derin bir uyku çekebilmeni sağlayacaktır.
Zihin gürültü biriktirir ve sen uyumak istediğinde de bu devam eder. Bu artık alışkanlık olmuştur: nasıl duracağını bilmez, hepsi bu. Onu açıp, kapatan düğme çalışmamaktadır. Ama bu işe yarayacak; enerjinin dışarı salınmasına izin verecek sonra da için boşalmış bir şekilde uyuyabileceksin.
Gece boyunca düşünce ve düşlerde olup biten budur: zihin yeni güne hazırlanmak için kendini boşaltmaya çalışmaktadır; hazırlanmak zorundadır. Bu düşünce akışına nasıl son vereceğini unutmuş olduğun için, ne kadar uğraşırsan o kadar ayılırsın ve uyuman güçleşir.
Yani bu uyumaya çalışmakla ilgili değildir- hiçbir şey yapmaya çalışma! Kendini nasıl salmaya çalışabilirsin? Bu ancak kendiliğinden olur; senin yapman gereken bir şey değildir. Sen sadece onun kolayca gerçekleşebileceği bir durum yaratabilirsin, hepsi bu. Işığı kapatıp, rahat bir yatak ve yastığa sahip ol, kendini rahat ettirecek şekilde sıcak tut. Elinden gelebilecek olan sadece bunlardır. Sonra yarım saatliğine, kendinle tutkulu bir monologa, anlamsız bir monologa dal.
Sesler gelecek- çıkar onları- ve bir ses diğerini takip edecektir. Kısa sürede Çince, İtalyanca, Fransızca ve bilmediğin daha nice dilde konuşuyor olacaksın. Bu çok güzel bir şeydir çünkü bildiğin dil asla içini boşaltmana yardımcı olamaz. Onu bildiğin için, bir şeylerin tam olarak dışa vurulmasına izin vermezsin. Çekindiğin birçok şey vardır: Neler söylüyorsun? Bunu söylemek doğru mu? Ahlaklı mı? Böyle yanlış şeyler söylediğin için suçluluk duymaya başlayabilirsin. Seslerle konuşurken ne söylediğini bilmesen de, hareketlerin ve tutkun gerekeni yerine getirecektir.
BEDEN-ZİHİN BAĞLANTISINI OLUŞTURMA
Provakatör Mistik
OSHO
***
Yeterince uzun bir süre düşünceler seni fazlasıyla ele geçirdiğinde bilmediğin bir dilde onları ifade et. Bilinçaltını rahatlat. Yarım saat bedeninin de eşlik ettiği hareketlerle ve mimiklerle ve seslerle ama anlamsız seslerle bu duygu ve düşünceleri dışa vur. Bilinçli olarak delir. Duyanlar sana deli desin ve sen de evet ben deliyim de. Ben ama akıllı bir deliyim de örneğin! Çünkü sen deliliğinle ilgili bir şey yapabilecek kadar sağlıklısın. Sana deli diyenler ise sendeki deliliğe bakıp kendi deliliklerinden kaçabileceğini sanan ahmaklar… Bir iki ahmak sana bir şeyler dedi diye meditasyonunu rahatsız etmene gerek yok.
Sen akıllı bir delisin. Zevkini çıkart. Tad al, çocukça eğlen. Ne var yani. Bu enerji sadece. Sesler, mimikler, hareketler… Ve sonrasında büyük bir rahatlık ve gevşeme gelecek. Yarım saat yeterli olur günde… Sonrasında geride kalan her neyse izle. Düşünce hala varsa izle. Duygular varsa izle… Bedensel duyumlar varsa… izle.. Ölüm korkusu gelirse izle. Yaşam coşkusu gelirse izle.
İçin boşalmış olacak. Anın getirdiklerini alabileceğin kadar için boşalacak. Şu an dolusun. Dopdolusun. Yeniye yer yok hep eski paçavralarla dolusun. Geçmiş yakanı bırakmıyor. Ve ordan getirdiklerini geleceğe yansıtıyorsun. Hepsi bu. Geçmişin tüm pisliklerini, tüm kokuşmuşluklarını fırlat at. Başka çaren yok. Bunun için yapman gereken tek şey gibberish yani bilmediğin dillerde konuşmak ve içinden gelenleri söylemek… Sonra da izlemek. İçin temizlenecek ve arınacaksın.
Çünkü, sana bir şey söyleyeyim, bilge bir insan için söylenecek anlamlı hakikaten hiçbir şey yok: Bizim büyük anlam atfetttiğimiz her söz birer gibberish… bilen için.
O nedenle rahatla. Daha fazla saçmalayamazsın, zaten saçmalamaktasın. Saçmalamaktayız. Gibberish bunun daha eğlenceli yolu hepsi bu. Bu çalışmayı her gün yap ve birkaç hafta sonra istesen de düşünceler seni ele geçiremeyecek. Çünkü sen onlar ne yaparsa yapsın koskocaman bir gülümsemeyle SAÇMA! diyebilecek hale geleceksin..
AMRIT SANGEET

alıntıdır

16 Eylül 2013 Pazartesi

Teslimiyet

Teslimiyet, olanı, en azından direkt olarak dönüşüme uğratmaz.
Teslimiyet sizi dönüşüme uğratır.
Siz dönüşüme uğradığınızda bütün dünyanız da dönüşüme uğrar, çünkü dünya sadece bir yansımadır.”

Eckhart Tolle

Her Derde Deva “3 Derin Nefes”

Derin bir nefes almak hepimizin bildiği kesin bir rahatlama yöntemidir. Bu rahatlama yöntemi kritik anlarda aklımıza gelmediği için kullanamayız. Oysaki, derin nefes almayı kızgın, öfkeli, kıskanç, her türlü duygusal tesir altında ve her sorun karşısında kullanabiliriz.
Konuşmacılar derin nefes almadan kaçak nefes alışlarla konuştuklarında bir süre sonra kan kimyalarında karbondioksit birikimi oluşur. Asitik bir kan ph’sine sahip olduklarından bedende sertleşme, yüksek tansiyon, baş ağrısı, halsizlik ve keyifsizlik hali ortaya çıkar. Konuşma aralarında alacakları 3 derin nefesle yeterli oksijen kanda biriken karbondioksit seviyesinin birkaç saniyede dengelenmesini ve oluşan bütün negatif sonuçların normale gelmesini sağlayabilir.
Nefes nefese kalacak kadar bir hareketlilik içinde olduğunuzda; merdiven çıkarken veya hızlı yürürken, farkına varmadan hızlandırdığınız ve kapasitesini düşürdüğünüz nefes alışverişlerinizin arasına 3 derin nefes kattığınızda nefesinizin düzeldiğini göreceksiniz.
Herhangi bir rahatsızlık sonucu artan safra miktarı midenizin bulanmasına sebebiyet verdiğinde, yol veya deniz tutması sonucunda mideniz bulandığında 3 derin nefes almak mide bulantınızın geçmesini sağlayabilir. Çok korktuğunuzda 3 derin nefes kendinize getirir.
Heyecanlanıp kontrolsüz hareketler sergilediğinizde ve kendinize hakim olamadığınızda 3 derin nefes almak bütün heyecanı alarak tam anlamı ile dengeli davranmanızı sağlar.
Kafanızın karıştığı, hiçbir şeyi düşünemez ve anlayamaz duruma geldiğinde 3 derin nefes alarak beyin kimyanızın dengelendiğini, beyninizin oksijenlenerek görevini en iyi şekilde yapacak duruma geldiğini görebilirsiniz.
İstem dışı alışkanlıklarınızı, kekemelik sorunu yaşadığınızı veya konuşmada tutulduğunuzu fark ettiğinizde 3 derin nefes almak durumunuzu hemen düzeltecektir.
3 derin nefes an farkındalığı yaşamanızı, burada ve şimdi de kalmanızı, bozulan motivasyon ve dikkatinizi arttırmanızı, daha sonra pişman olacağınız seçimler yapmamanızı ve negatif karma yüklenmemenizi sağlar.
3 derin nefes ciğerlerin tamamının kullanılarak yavaşça ve uzunca verildiği nefesler olmalıdır. 3 derin nefes gerektiğinde yaşam kurtarıcıdır. Daha önce zor anlarda kullanmak için programlanmadığı için birisi sizi ikaz etmeden  3 derin nefes almak aklınıza gelmez. Gerektiğinde kullanmak üzere 3 derin nefes alıp vermeyi bir çalışma disiplini haline getirebilirsiniz. Çok önemli anlar dışında da zaman zaman 3 derin nefes almayı alışkanlık haline getirerek genel durumunuzu her zaman en üst potansiyellerde kullanmayı öğrenebilirsiniz.
alıntı: Mustafa Kartal
Nefes Farkındalığı

15 Eylül 2013 Pazar

NE İSTİYORUZ?, NEDEN İSTİYORUZ?, NASIL İSTEMELİYİZ?

İnsanlar kendilerine, kendileri ve düşünceleri hakkında sorular sorulmasından ve yorumlar yapmaktan çok hoşlanırlar. Ama nedense kendi kendilerine soru sormayı hiç sevmezler. Ve hayatımızda kendimize sormamız gereken en önemli sorulardan iki tanesi, bu yazının başlığında var. Ne istiyoruz? Neden istiyoruz? Bir çok insan ne istediğini bildiğini sanıyor. Ama aslında çocukluğundan itibaren kendisine öğretilen şeyleri istiyor veya istediğini sanıyor. Ve zaman zaman içinde farklı istekler oluştuğunda bunu savuşturarak ”mutlu” yaşamına devam ediyor. Çünkü korkuyor. Bildiğinin dışına taşmaktan korkuyor. Farklı şeyler için adım atmaktan, başarısız olmaktan, elinde tuttuğu alışkanlıkları kaybetmekten korkuyor. Ve bana sorarsanız hayatı bu şekilde yaşayıp bitirdiğinizde yaşamış sayılmazsınız. Kendini tanımadan, şekillendirilmiş bir hamur olarak ama kendinizce ”güvende” yaşanılmış bir hayat! Bilemiyorum, kararı siz vereceksiniz.Şimdi ”ne istiyoruz?” sorusuna bir bakalım. Herkes çekim yasası, pozitif düşünce ve beyin gücü konularında az çok bilgi sahibidir eminim. En çok istediğin şeye sahip olursun diyor bu yasalar. Pek çok kişi de bu kuralı uygulamak için harekete geçiyor. Ve çok istediği şeyleri durmadan düşünmeye başlıyor. Mucizeleri için zaman belirliyor. İstiyor, istiyor, istiyor. Düşünmeden, bilmeden, çılgınca, bilinçsizce, şımarık bir çocukmuşçasına istiyor. O araba benim olsun, bu kız benim sevgilim olsun, o adam benim kocam olsun, bu evi alayım, şu işe sahip olayım, şu kişi bana aşık olsun, öbürü ondan ayrılsın veya büyük ikramiye bana çıksın gibi örnekler. Yazdıklarımı okurken, bu kişileri kafanızda canlandırın. Hatta bahsedilen kişi siz bile olabilirsiniz, dürüst olun kendinize. Peki istekte bulunan bu kişiyi düşünürken size bir soru sormanızı istesem, ne sorardınız? Benim aklıma ilk şu soru geliyor. Bu kişi tüm bunları neden istiyor? Mesela siz, neden o güzel kız ile birlikte olmak istiyorsunuz? Neden büyük ikramiye size çıksın istiyorsunuz? Neden o adamla evlenmek istiyorsunuz? Cevap genel olarak ”mutlu olmak için” olacaktır. Peki ama mutluluk nedir?Yani ne istediğimiz konusu ne kadar önemliyse, neden istediğimiz konusu da o kadar önemlidir. Bahsettiğim tüm bu şeyleri kendine göre bilinçli ama aslında son derece bilinçsizce isteyen kişiler, istediklerini elde edemeyince de evrenin yasalarına çamur atıyorlar. ” Gördünüz mü? Ne oldu çekim yasası? Hani isteyince oluyordu? Hani düşünce gücü çok önemliydi?” diyorlar. Tek bir sorum var o kişilere ”İstediğiniz şeyi neden istemiştiniz?”Gerçekten de oturup bir düşünün. Bazen çok istediğimizi sandığımız şeyleri neden istediğimizi bilemeyiz. Ruhsal doyum noktasına ulaşamadığımız her an isteklerimiz çoğalıyor ve bu isteklerin sebeplerini bilemiyoruz. ”Sadece mutlu olmak” diyoruz. Ama bu bir cevap değildir. Çünkü mutlu olmak çok genel bir deyim. Binlerce şekli olabilir. Anlattıklarımın kolay anlaşılması için bir örnek vermek istiyorum.Mesela birlikte olmak istediğiniz biri var. O kişi ile iletişiminiz olmasına rağmen onu istediğiniz şekilde elde edemediniz. Size aşık olmasını sağlayamıyorsunuz. Dualarınız ve yakarışlarınız yanıtsız kalıyor. Kaç kere telefon ya da bilgisayar başında size bir mesaj atması için saatlerce dilekte bulundunuz ama sonuç başarısız. Ve içinizden diyorsunuz ki ” Ben bu kişiyi çok seviyorum. Devamlı da dua ediyorum. Neden olmuyor?” Size sebebini söyleyeyim. Çünkü gerçekten, neden o kişiyi istediğinizi bilmiyorsunuz. İkincisi de büyük ihtimalle nasıl isteyeceğinizi bilmiyorsunuz.Yani demek istediğim, kafanızda o kişiyi bir ilah gibi canlandırmış olabilirsiniz ve onunla birlikte olmak sizin için masallarda yaşamak gibi bir deneyim olacak sanıyorsunuz. Ve bu sebeple bu kişiyi istiyorsunuz. İşte burada büyük hatayı yaptınız bile. Her hangi bir dileği isterken onu gerçekten ama gerçekten neden istediğinizi düşünün. Genel bir cevap aramayın. Bu kişi beni mutlu edecek, bu kişinin iyi bir işi var, o çok güzel, o çok yakışıklı, o şöyle, o böyle… Bunlar birer sebep değildir.Kendinize sebep sorduğunuzda ve sessizce düşündüğünüzde kalbinizin en derininden bir yanıt alamıyorsanız, tüm sebepleriniz birer saçmalıktır.

İnsan hayatı boyunca istiyor. Duaları, hayalleri ve umutları oluyor. Ama isteklerinin çoğu amaçsız ve kalbinden gelmediği için bunları elde edemiyor. Edemeyince de, ya hayata ya da inancına küsüyor. Oysa ne büyük hatadır ki, Allah’tan umut kesmek. Dininiz, inancınız ne olursa olsun farketmez. İnandığınız şeyden umudunuzu yitirmek en büyük hatadır. Böyle durumlarda dönüp kendinize bakacaksınız. Neden istediğiniz ya da istediğinizi sandığınız şeyleri elde edemediniz? Çünkü ne istediğinizi ve neden istediğinizi bile bilemiyordunuz. Bazen sadece çevrenizi tatmin etmek için bile dilekler diliyoruz. Bu durum öyle acınası bir durumdur ki. Hayatı yaşarken lütfen kendinizi ve kendi arzularınızı unutmayın. Ailemiz ve arkadaşlarımız yaşamımızda çok önemlidirler. Ama lütfen kalbinizin sesini dinlemeyi unutmayın.Başkalarından önce kendinizi mutlu etmeyi öğrenin. Hayatta en önemli düşünce sizin düşüncenizdir. Ve yine en önemli kişi de sizsiniz. Çünkü siz bu dünyadan gittiğinizde,sizinle ilgili olan her şey ve herkes zaten anlamını yitirmiş olacak. Ben size bencilce yaşayın ve etrafınızı umursamayın demiyorum. Aklı başında ve yüreğinde iyilik taşıyan herkes ne demek istediğimi çok iyi anlamıştır.Umarım ”neden” konusuna açıklık getirebilmişimdir. Şimdi de ”nasıl” konusuna biraz değinmek istiyorum. Aslında bunlar bağıntılı konular ve şimdi size asla şu şekilde oturun, bu şekilde uzanın ve gözlerini kapatarak şu kelimeleri söyleyin demeyeceğim. Çünkü bence inanç ve dua etme tarzı tamamen kişinin kendisi ile ilgilidir. İster yalnız olun, ister kalabalıkta, ister karanlık, ister aydınlıkta, isterseniz oturun veya isterseniz ayakta olun. Bunlar önemsiz. Önemli olan şu ki; önce ne istediğinizi düşünün ve neden istediğinizi de sorgulayın. Lütfen istediğiniz şeylerin sizin yararınıza olurken başkalarının zararına olmamasına dikkat edin. Niyetinizi temiz tutun ve kalbinize sorun. Ve anlatmaya başlayın. Nedenlerinizi dürüstçe sıralayın. Ama sıralarken kendinize de dürüst olun. Unutmayın bu duayı kabul edecek olan, içinizdekini sizden daha iyi biliyor! İsteğiniz, bir başkasına nispet ya da kendinizi kanıtlama adına olmamalı. Sadece kalbinize sorun. Neden istediğinize çok emin olun. Zaten bu dediklerimi yaptığınızda pek çok arzunuzun aslında size ait olmadığını göreceksiniz. Gerçekten kalpten istemediğiniz şeyler, şıklarınız arasından silinecek. Ve sonunda ÖZ’e ulaşmış olacaksınız. Eleme yapmak hayatınızı ferahlatmak adına da çok güzel bir adım olacaktır. Aslında anlamsız olan yüzlerce isteğin peşinden koşmak yerine, sizin için gerçekten anlamı olan bir tek şeyin peşinden koşmak bence çok daha değerlidir.Söylediklerimi düşünün. Gerçekten oturup istemeden önce bir muhasebe yapın. Bu istekler sizin mi? Size ne yararı olacak? Bu yarar size gerçekten mutluluk sağlayacak mı? Başkaları bundan zarar görecek mi? Ve en önemlisi bu dilek gerçekten kalbinizin en derininden mi geliyor? Cevaplarınız sizi doğru yola götürecektir. Şimdiden başarılar dilerim.

alıntıdır
Aslı Ece Özdoğan

gül meditasyonu

Sakin ve sessiz bir ortamda olmalısınız. Sırtınızı rahatça dayadığınız ve sevdiğiniz bir yere oturun. Gözlerinizi kapatın ve düşüncelerinizi durdurun. Biliyorum bu yazıldığı kadar kolay değildir. Zaman içinde egzersizle her gün biraz daha kolay ve uzun süre bunu başardığınızı göreceksiniz. Şimdi nefesinizi dinleyin. Beyninizin sizi çeşitli düşüncelere çekmesine izin vermeyin.

Bir gül düşleyin. Yeni bir aşkı kendinize çekmek istiyorsanız pembe, var olan aşkınızı güçlendirmek istiyorsanız, kırmızı, birlikteliğinizin evliliğe dönüşmesini istiyorsanız beyaz, kavgaların son bulmasını istiyorsanız sarı bir gül olmalı bu. Gülünüzün kokusunu duymaya çalışın. Bu kokuyla içinizin mutlulukla dolmasına izin verin. Şimdi gülün büyümeye başladığını hayal edin. Gittikçe büyüyor ve yaprakları açılıyor. Sizden daha büyük bir gül oldu. Şimdi usulca tırmanıp o gülün içine girdiğinizi düşleyin.

Orada sizi bekleyen biri var. Gördünüz mü. Bu sizin partneriniz veya henüz tanışacağınız kişi. Eğer yeni bir aşkı kendinize çekmek istiyorsanız birbirinizden hoşlandığınızı düşleyin. Eğer bir partneriniz varsa ona sarıldığınızı, birbirinize sevginizi söylediğinizi düşleyin.

Onunla konuşmak istediğiniz, çözüme ulaştırmak istediğiniz her şeyi bir kenara bırakın ve sadece sevginizi ifade ettiğinizi düşünün. Bunun için mutlaka konuştuğunuzu düşlemeniz gerekmez. Sonra ona sevgiyle bakın ve gülün içinden çıkın. Yavaşça gözlerinizi açın.

Bu meditasyonu yaklaşık 15 dakika yapmaya çalışmalısınız. Kısa süre sonra mucizevi sonuçları yaşamınıza çektiğinizi fark edeceksiniz.

uygulanma süresi : enfazla 21 gün tekrarlı. 

kaynak : hayal ayaz.

kendine şifa olumlaması

BEN BENİM BEDENİMİN FARKINDAYIM RUHUMUN FARKINDAYIM ZİHİNİM FARKINDAYIM BU ALANLARI BİR BÜTÜN OLARAK ALIYORUM DENGEDE OLUYORUM KENDİM İLE BİRİM BEN KENDİMİN ŞİFACISIYIM BEDENİME ŞİFA YANSITIYORUM RUHUMA ŞİFA YANSITIYORUM ZİHİNİME ŞİFA YANSITIYORUM YANSIYORUM YANSITIYORUM BEN ŞİFACIYIM BEN KENDİMİN ŞİFACISIYIM VARIM OLUYORUM.

alıntıdır

Beyninizi Pozitif Düşünceye Programlayabilirsiniz

Herhangi bir durumda aklınıza hemen negatif düşünceler geliyorsa zihin programınız negatifler bulmak ve üretmek için programlanmıştır. Böylelikle bir durumdan on sorun çıkarabilir, yeni olumsuzlukları hayatınıza davet edebilirsiniz. Hatta olumlu durumları bile olumsuzmuş gibi algılarsınız. Çözüm değil sorun odaklı olduğunuz için...
Ama bu sorun değil, isterseniz yeni bir program oluşturmak için hemen bugün zihin oyunu egzersizlerinden birini kullanarak kendinize yükleme yapmaya başlayabilirsiniz. Bir durum hakkında negatif bir şey söylediğinizde kendinizi hemen yakalayın ve kendinizle şu şekilde konuşun. “Evet, negatifi bulduk; şimdi bu durumun iki olumlu yanını bul bakalım” , “bu durumun içinde iyi ne olabilir” , “olumlu birisi olsaydı şimdi nasıl pozitif bir yorum yapardı” gibi pozitifi bulmaya yönelik sorularla zihninizi meşgul edin. Hemen cevap veremezseniz de sorun yok; sık sık sorunuzu tekrar edin. Mutlaka olumlu bir yanıt alırsınız. Unutmayın ki beyninize işe yarar sorular sorarsanız işe yarar cevaplar alırsınız. “Fark Et, Uygula, Değiş” adlı kitabımdaki egzersizleri tamamladıysanız zaten doğru soru kalıplarına alışmışsınızdır.
Her çalışmada olduğu gibi 21 gün boyunca “bunun neyi iyi, bunun nesi pozitif” oyununu oynarsanız çok kısa bir zamanda beyninize olumlu bakış açısını öğretirsiniz. Zihin programlarının değişebilmesi için en önemli adım neydi? TEKRAR, TEKRAR ve TEKRAR… :)
Bu egzersizi düzenli bir şekilde yapmanızda hiçbir sakınca yok, kaybedecek hiçbir şeyiniz yok. Ama olumsuz düşünmeye devam ederseniz kaybedecek çok şeyiniz var, en başta sağlığınız. Olumsuz düşünceyle beraber bedeninize akan olumsuz duyguyu da hissedersiniz. Şimdi hemen bir deneme yapın yirmi bir kere “kötü-çirkin ya da berbat” kelimelerini tekrarlayın. Bakın modunuz nasıl da düşecek. Şimdi de “güzel, harika ya da süper” kelimelerini 21 kez üst üste tekrarlayın ve bedeninizdeki ve zihninizdeki rahatlamayı, değişimi fark edin.
Çok güzel :) harikasınız...
Sevgi ve sağlıkla ilerleyin

alıntıdır:Arzu Bıyıklıoğlu 

Pozitif enerji yaymanın sırları

Gülümseyin ve Sarılın
Koçluk eğitimlerine başladığımız ilk gün, ilk ders saatinde henüz birbirimizin ismini bile öğrenmemişken yaptığımız bir uygulama vardı: “Zirve Deneyimi”. Herkesin yanındaki kişiye dönerek kendini çok iyi hissettiği, zirvede olduğunu düşündüğü bir anını anlatması istendi. Ben de koçluk görüşmelerime genellikle bu uygulama ile başlarım. Hayatta bize anlam katan değerlerimizi tespit etmek için kullanılan bir yöntemdir.
Herkesin mutlaka kendini çok iyi hissettiği pek çok anısı vardır. Ve zirve anıları anlatılırken herkes pozitif bir tutum içindedir. Mutludur, kendisiyle gurur duymaktadır, çünkü bu iki değer her insan için olmazsa olmaz değerler. Bizi besleyen en önemli faktörler. Bunlara eşlik eden başlıca şey ise pozitif tutumdur.
Kendimizle ve çevremizdeki insanlarla iletişim kurarken yaydığımız enerji çok önemlidir. Hiç kimse olumsuz, huysuz, sürekli şikayet eden birisiyle zaman geçirmek istemez. İş ilişkilerinde de kişisel ilişkilerde de pozitif olmak bize daima kazandırır. İşte buna yardımcı olacak birkaç ufak ipucu;
1. Gülümseyin: Gülmek sizi ve çevrenizdekileri pozitif bir ruh haline sokar. Kötü hissediyor bile olsanız 30 saniyeliğine de olsa gülümsemeyi deneyin ve yaratacağı farkı görün.

2. Bunalım şarkılar dinlemeyin: Dinlediğimiz müzik ruhsal durumumuz üzerinde son derece etkilidir. Sizi depresifleştiren, bol acılı, bunalım şarkılar yerine canlandıran, mutlu eden şarkılar tercih edin. Bu şarkıları çevrenizle de paylaşın.
3. Sarılın: Sarılmak da gülmek gibi basit ama etkisi büyük sihirli davranışlardandır. Yakınlık ve samimiyet derecesine göre sarılmaktan, kucaklaşmaktan çekinmeyin.
4. Dinleyin: Bazen yardım falan değildir karşınızdaki kişinin istediği... Sadece konuşmaya ve birilerinin kendisini dinlemesine ihtiyacı vardır. Bu tür durumlarda yargılamadan ve sorgulamadan sadece dinleyin.
5. Cesaretlendirin: Dünyada cesaret kırıcı yeterince şey var zaten. Haberler, gazeteler, konu-komşu, eş-dost kötü haberler verip durmuyorlar mı? Yüksek potansiyeli olan çok kişi, sırf cesaret kırıcı şeylerden dolayı başarısızlığa uğramakta. Bu nedenle çevrenizdeki kişilere destek olun, cesaretlerini kırmayın, hayallerine saygı duyun.
6. İltifatlarınız samimi olsun: İltifat ve komplimanlarınızda içten olun, abartıya kaçmayın. Kişinin görünümü ya da herkesçe bilinen özellikleri yerine pek bilinmeyen yönlerini öğrenin. Onun için değerli olan kişisel özelliklerine önem verin. Mesela pozitif tutumlu oluşuna. İltifat edecekseniz bunun hakkında güzel şeyler söyleyerek takdirinizi sunun.
7. Hızlı ve pratik çözümler getirin: Bazen karşınızdaki kişinin cesarete değil de pratik çözüm yollarına ihtiyacı vardır. Bir kağıt mendil, bir bardak su ya da serinlemek için bir yelpaze olabilir ihtiyacı… Belki de arabadan inerken dengesini yitirmemek için elinizi tutmak istiyor. Bu tür pratik yardımlarda uyanık ve istekli olun.

8. Perspektifinizi paylaşın: Bazen pireyi deve yaparız. Bazen de ciddi konuları hafife alırız. Karşınızdaki kişinin bu hataya düştüğünü görürseniz kendi görüşünüzü paylaşın. Böylece muhatabınızın kendisini çok üzen durumun aslında gülüp geçilecek bir şey olduğunu görmesini sağlarsınız.

9. Pozitif duygular geliştirin: Duygular bulaşıcıdır. Pozitif düşünceyi bulaştırmak için de pozitif ve iyimser yaklaşım geliştirin. Gülümsemek yanında yaşama değer verin, olumlu hatıralarınızı hatırlayın, gündeminizde onlar olsun. Böylece pozitif duygu ve düşünceye doğru sıçrayış gerçekleştirirsiniz.
10. Küçük nezaket kurallarını es geçmeyin: Kapıdan içeri girerken önceliği yanınızdaki kişiye verin, çerez, bisküvi gibi şeyler yiyorsanız ikram edin, otobüste yaşlı ya da ihtiyaç halinde olanlara yer verin, kapıdan geçtikten sonra hemen ardınızda birinin olduğunu fark ederseniz kapıyı tutun (hızla içeri dalıp kapının yüzüne kapanmasını önleyin). Bunlar küçük ama ince şeylerdir; dikkat ettiğiniz takdirde nezaketinizle muhatabınızı memnun etmekle kalmaz, büyülersiniz.
11. Pozitifi başkalarına bulaştırın: Bir arkadaşınız size pozitif bir şey söyledi ya da böyle bir eylemde bulunduysa size geçen bu pozitif ruh halini siz de başkalarına bulaştırın. Güzel bir şey söyleyin, bir jest yapın ki pozitif zincir hızla büyüsün çevrenizde.
Sevgiyle ilerleyin...

alıntıdır:Gülay GÜRKAN

Evinizin enerjisini taşlarla arttırın!

Yarı değerli taşları evinizin dekorasyonunda kullanarak, evinizin enerjisini tazeleyebilirsiniz. Evimize pozitif enerji getiriyoruz! Yarı değerli taşları evinizin dekorasyonunda kullanarak, evinizin enerjisini tazeleyebilir, yükseltebilirsiniz.

Ametist: Ametist taşı mor ve lavanta renklerindedir. Evdeki negatif enerjiyi temizlediği düşünülen bu taş, evinizin enerjisizini pozitife dönüştürmede, aile bireylerine yaşama sevinci katmada etkili olabiliyor. Canlandırıcı bir etkisi var. Stresten kaynaklanan zihinsel yorgunlukları gideriyor. Çok çalışmanın verdiği yorgunluk, huzursuzluk ve baş ağrısından şikayetçiyseniz ametist taşını odanıza yerleştirebilirsiniz. Ametist taşını, evde televizyonunuzun veya bilgisayarınızın yanına koyarak gözlerinizi koruyabilirsiniz. Yaydığı pozitif enerjiyle uyum ve dengeyi sağlıyor. Yatak odası, çalışma odası, mutfak ve salon olmak üzere her odada rahatlıkla kullanabilirsiniz. Karar vermeyi güçlendiren taş, yatıştırıcı etkiye de sahip.
Mercan: Mercan taşı aşkın sembolüdür. Antidepresan özelliğe sahiptir. Evinize yerleştireceğiniz mercanla yaşamınıza çoşku ve pozitif düşünce katabilirsiniz. Ayrıca nazara iyi geliyor ve konsantrasyonu güçlendiriyor. Çalışırken daha iyi bir konsantrasyon için çalışma masanızın üzerine koyabilirsiniz. Sedef hastalığı başta olmak üzere cilt hastalıkların ada iyi geldiği biliniyor.
Akik: Akik, evinizin enerjisini canlandırarak sizi olumsuz etkilerden arındırma özelliğine sahip bir taş. Başarıyı simgeliyor ve cesareti arttırıyor. Çalışma odanıza ya da iş yerinizdeki masanıza yerleştirebilirisiniz. Fiziksel canlılığı arttırarak tembelliği gideriyor. Çocukları olumsuz duygulardan koruyor. Bu özelliğinden faydalanmak için çocuk odalarında da kullanabilirsiniz. Güç, keyif ve iyimserlik hissi için akik taşını evinizde sergileyebilirisiniz.
Kuvars: Kuvars ataşı, dumanlı ve pembe olmak üzere çeşitli renklerde bulunuyor. Pembe kuvars aşk, bağışlanma, barış, güzellik ve duygusal denge sağlıyor. Mavi, mor ve gri kuvars boğaz ağrıları ve kalbe iyi geliyor. Kuvars negatif enerjiyi temizliyor ve zihinsel konsantrasyonu sağlamaya yardımcı oluyor. Kuvarsı evinizin barış ve uyum dengesi için kullanabilirsiniz.
Aquamarine: Şans ve cesaret taşıdır. İletişimi güçlendirme gücüne sahiptir. Bu özelliğinden faydalanmak için aquamarine’i evinizin salonunda ya da işyerinizdeki toplantı odalarında kullanabilirisiniz. Sinirleri yatıştırması ve yaratıcılığın ortaya çıkmasında büyük rol oynar. Aquamarine ile sakin ve huzurlu bir ortama sahip olup evinizdeki yaratıcı gücü arttırmayı deneyebilirsiniz.
Yeşim: Bereket ve uğur taşıdır. Aklı sembolize eder. Eski Çin’de cesaret, bilgelik ve adalet verdiğine inanılan yeşim taşnı evinizde mantık ve dengeyi sağlamak için kullanabilirsiniz. Duygusal denge, aşk, sadakat, cesaret, barış ve uyumu güçlendirme özelliğine sahiptir. Sağlık arttırıcı etkisi vardır. Evinizde kullanarak sinir sistemini, kalp, böbrekler ve bağışıklık sistemi
üzerindeki olumlu etkilerinden yararlanabilirsiniz.
Kehribar: Reçinenin taşlaşması sonucunda oluşan bir taştır. Çok yumuşak ve hafiftir. Isınınca manyetik ve elektriksel hale gelir. Soğuk algınlığı, boğaz, tiroid ve bademcik hastalıklarına iyi gelir. Soğuk kış günlerinde evinizde şifa niyetine rahatlıkla kullanabilirsiniz.
Kalsedon: Bu taş kişinin özgüvenini arttırır. Duyarlı olmayı sağlayarak algıları güçlendirir. Çalışma odalarında veya işyerlerindeki toplantı odalarında kullanarak enerjiyi yükseltme ve kendini rahat ifade erme özelliğinden faydalanabilirsiniz. 

alıntıdır

Tembelliğinizin sebebi renkler olabilir

Kullanılacak boya ve dekor renginin, mekanın kullanılış amacına göre belirlenmesi gerektir. Araştırmalara göre, dekor renklerinin, yansıttığı ışık ve hissettirdiği duygularla kişiler üzerinde olumlu ya olumsuz etkiler yapabileceği belirlendi.

Hırçın Kırmızı:Fiziksel gücün, hareketin rengi olan kırmızının başlangıçları teşvik edildiği belirtilir. Kırmızı çalışma şevkini artırır. Tembelliğin karşıtıdır, ancak kızgınlığa ve saldırganlığa da yol açabilir.
Bu nedenle hareketin yoğun olduğu yerlerde çocuk odaları, dans stüdyoları ile diskotekler gibi topluma açık olan alanlarda kullanılmalıdır. Koyu tonları yoğun ve sıkıcı bir atmosfer yaratır.

Gösterişli Turuncu:Turuncunun da kırmızı gibi dışa dönük ve heyecan verici hatta kırmızıdan daha yapıcı olduğu saptandı. Sağlık, canlılık, yaratıcılık, güven, cesaret ve iletişimi simgeleyen turuncunun ezici olma ve üstün gelme isteklerini de beraberinde getirir.
Turuncunun gösteriş meraklısı bir karakteri de dışa vurabileceği vurgulanır. Mutfakta, çocuk ve yemek odası ile koridorlarda sıcaklık yaratacağını neşe ve mutluluk vermesi istenen ortamlarda ve geniş alanlarda kullanılabileceği belirlenmiştir.

İlham kaynağı sarı:Sarının parlak, neşeli ve sevecen etkisinin umut aşıladığı bel irlendi. Sarı, ilham verici özelliğiyle zihinsel karışıklığa da yol açabilir. Mutfak için çok uygundur.
Çalışma odalarında kullanılmamalıdır çünkü zihni bulandırıp karışıklığa yol açar. Dinlenme amaçlı ortamlarda da önerilmez.

Yatıştırıcı Yeşil:
Paylaşımın, işbirliğinin, uyumun ve cömertliğin rengi olan yeşilin ise yatıştırıcı etkisine dikkat çekilir. Yeşile yakın bir renk olan turkuaz da değişimin ve dönüşümün simgesidir. Dikkati ayakta tutar.
Kendini ifade etmeye yardımcı olur. Mekanları daha geniş gösterir. Banyolar, yatak odaları ve çalışma odalarında da kullanılabilir. Açık tonları duvar için uygundur.

Mavi
ise barışı, sevgiyi ifade eder. Hayalperestlik ve aşırı duygusallık yaratabilir. Sakinleşme, stres atma, dinlenme amaçlı olan her yerde kullanılabilir
Yatak odalarında, meditasyon mekanlarında açık tonları uygundur. Hareketin ve çalışmanın çok olduğu yerlerde kullanılmamalıdır. Koyu tonları tembellik ve melankoli yaratır.

Yaratıcı mor:
Asaleti ve kendine güveni temsil eden morun yaratıcılık ve hoşgörü uyandırır. Bu renk aynı zamanda unutkanlık ve sabırsızlık yaratabileceği de belirlenmiştir. Mor, özellikle meditasyon odaları için uygun bir renk olduğu açıklanmıştır.
Bu rengin lavanta, leylak ve orkide tonlarının yatak odaları ve çalışma odalarında kullanılarak, kendinize güven duygunuzu artırabilirsiniz. Bu rengin açık tonlarıyla hastanelerin bekleme odaları da dekore edilebilinir.

Dengeli beyaz:
Beyaz enerji sistemini dengeler.Yaratıcılık duygularını açığa çıkartır ve geliştirir.

Siyah, gri ve kahverengi:
Siyah, gri ve kahverengi gibi renklerin ise yoğun ve ağır bir enerjiye sahiptir.
Siyah aşırılıkları dengeler ancak tek renk olarak kullanılmaması gerekmektedir. Kahverengi de sosyal dengeyi ve toplum içinde rahatlığı sağlayan bir etkiye sahip olduğu belirlenmiştir.
alıntıdır

14 Eylül 2013 Cumartesi

PiKi ile bilinçaltınızı formatlayın

Zihninizin sadece farkında olduğunuz bilincinizden ibaret olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz, aslında büyük kısmı bilinçaltından oluşuyor. Peki bilinçaltınıza yolculuk yapıp ona yeni ve sağlıklı tohumlar ekmek ister misiniz?

Bireysel Gelişim Eğitimcisi ve Yazar Nil Gün’ün kas aktivitesi bilimi olarak tanımlanabilecek Kinesiyoloji Bilimi’ni 5 bin yıllık doğu tıbbı ile birleştirerek ortaya çıkardığı Bütünsel Kinesiyoloji (PiKi), insanlara kaderlerini yeniden yazma imkanı verebiliyor.
Kuantum Dokunuş-Supercharging, reiki, zihin bilimi, holistik beyin, EFT (Duygusal Özgürlük Tekniği), hipnoterapi, biyoenerji, kuantum fizik ve moleküler biyoloji alanlarındaki son gelişmelerden yararlanarak yaratılan bu eğitim modelini ve temel eğitimin detaylarını Kuraldışı Eğitim ve Danışmanlık’tan Bütünsel Kinesiyoloji Eğitmeni ve Danışmanı Dilek Kökter’e sorduk.


PiKi’nin anlamı nedir?
PiKi, sonsuzluğu temsil eden ‘Pi’ ile Uzakdoğu kültüründe yaşam enerjisi anlamına gelen (chi) Ki sözcüklerinin birleşiminden ortaya çıktı. Açarsak; sonsuz yaşam enerjisi diyebiliriz.

PiKi sistemi nasıl işliyor?
Nil Gün’ün hazırladığı Bütünsel Kinesiyoloji eğitimleri; temel, orta, ileri ve master olarak bir program dizisinden oluşuyor ve her gün geliştiriliyor. PiKi’nin temel modülünün üç eğitimi var. Seviye 1’de zihinsel, Seviye 2’de duygusal, Seviye 3’te ise bedensel ve ruhsal boyutta denge sağlamak için eğitim veriliyor.

PİKi, altenatif bir tedavi yöntemi midir?
Hepimiz enerjiden oluşmuş varlıklarız ve enerji akışımızda tıkanma, zayıflama ya da ters akış gibi bozukluklar olduğu zaman bu durum fiziksel boyutumuza da yansıyor. En basitinden her gün trafiğe çıkmak bile enerji dengemizi bozuyor. Burada amaç, kişinin kendi enerji akış dengesini yeniden kurabilmesi... Bu yöntem, bir hastalık tanısı koymak ya da tedavi etme amacı taşımıyor. Bu dengeyi yeniden kurmak, kişiye maksimum enerji ile motive olup günü daha doyumlu ve aktif yaşama imkanı sağlıyor. Enerji akışı sağlıklıysa o zaman bağışıklık sistemi de düzgün çalışıyor.

Enerji dengesi nasıl yeniden kuruluyor?
Günlük birkaç PiKi egzersiziyle bunu kolayca sağlamak mümkün, ancak daha derin bir denge için bilinçaltına doğru bir yolculuğa çıkmak gerekiyor. Bizler zihnimizin farkında olduğumuz bilincimizden ibaret olduğunu sanıyoruz, oysa ki zihnimizin büyük bir kısmı bilinçaltından oluşuyor. Eğitimin ana amaçlarından bir tanesi de bilinçaltına yolculuk yapmak. Bunu nasıl yapıyoruz? Burada Kas Testi’nden, yani Enerji Testi’nden yararlanıyoruz. Bu Enerji Testi, bedendeki birçok kasla yapılabiliyor ama temel seviye eğitiminde öğrenme ve uygulama kolaylığı açısından biz kol kasını kullanıyoruz. Temel eğitimde katılımcılar önce kendi bedenleri ile iletişim kurmayı öğreniyor. Kaç yaşındaysak o kadar yıldır bu bedenin içindeyiz ama bedenimizi tanımıyoruz, onun dilini bilmiyoruz. Bedenimiz bizimle sürekli konuşuyor. Örneğin havasız bir ortama girince başımız ağrıyor, kötü gıda yiyince mide onu dışarı atıyor. Biz bu belirtileri hep bastırıyoruz. Oysa bedenimiz bize ‘Hayatında bir şeyleri değiştir’ diyor. Kol kası ile yaptığımız Enerji Testi sayesinde bedeni dinleyebiliyor, bilinçaltından bazı yanıtlar alabiliyoruz.

Bilinçaltı neden bu kadar önemli?
Bilinçaltımızın gizli mesajlarını anlamadığımız sürece kendimizi gerçekten tanıyoruz diyemeyiz. Bilinçaltı kayıtlarımızın her biri birer duygu ile 0-6 yaş arasında ve anne karnında oluşuyor. Bedenimiz öyle müthiş bir bilgisayar ki bütün deneyimlerimiz her hücremize kaydoluyor. Hayatta iradenin yetmediği bazı şeyler vardır; ne kadar uğraşırsanız uğraşın birtakım olaylar bir türlü gerçekleşmez. Bunun iki sebebi var; ya o olay sizin için sırada öncelikli değil ve bilinçli zihninizin göremediği bu gerçeği bedeniniz aslında biliyor, sorulduğunda hayır yanıtını veriyor. Ya da bilinçaltında sizin bilincinizle çatışan bir inanç var ve ikisinin çatışması sonucunda daima bilinçaltı kazanıyor. Örneğin kimimiz bir ailenin olması gereken bir parçası olarak düşünüldüğümüz için, kimimiz bir evliliği kurtarmak, kimimiz emeklilik sigortası, kimimiz tekne kazıntısı, kimimiz ise erkek beklenirken kız olarak doğduk. Yani daha yolun başında değersizlik duygusu ile tanıştık. Oysa hepimiz sadece varlığımız ile değer görmek istiyoruz, yaptıklarımızla değil. Eğer farkında olmadan ‘ben değersizim’ kalıbı ile büyüyorsak o değeri dışsal olaylarda arıyoruz. Belki marka takıntısı geliştiriyoruz ya da o değeri unvanlarda, parada arıyoruz. Herkesin bilinçaltı ve oluşturduğu kayıtlar birbirinden çok farklı oluyor. Negatif inanç kalıbını şöyle tanımlayabiliriz: Varsayın ki önünüzde görünmez bir cam duvar var ve o sizin negatif bilinçaltı kalıbınızı temsil ediyor. Bu cam duvar gitmek istediğiniz yolun ortasında duruyor. Kendi çabanızla, iradenizle hedefinize doğru giderken bu cam duvara çarpıp duruyorsunuz. Ama neye çarpt›ğınızı bilmiyorsunuz. Örneğin tam başarıya ulaşacakken kendinizi farkında bile olmadan sabote ediyorsunuz.

Bilinçaltı bunu bize neden yapıyor?
Bilinçaltımız sanıldığı gibi düşmanımız değil, tam aksine dostumuz. Bilinçaltımızın bu kayıtları oluştururken tek bir amacı var; koşullar ne olursa olsun, ister savaşta olalım, ister zengin, ister fakir, bizi hayatta tutmak… Hepimiz hayatta kalma içgüdüsü ile doğuyoruz. Özellikle 0-6 yaş döneminde anne babamızı modelleyerek hayata hazırlanıyoruz. Ancak hiçbirimiz bilinçli ailelerin çocukları olarak doğmadığımızdan o dönemde oluşan inançlar o gün için işe yaramış olsa da yetişkinlikte bize destek olmak yerine köstek olabiliyor. Örneğin çocukken bana sadece ağladığımda ilgi gösterildiyse o zaman şimdi bir yetişkin olarak ilişkimde ilgi görmek için sıkça sorun yaratan kişi olmayı bilinçsizce seçebiliyorum. Yani ilişkilerimi zaman içerisinde sabote etmeye başlıyorum ve ilişkimin ömrü partnerimin sabrı ile sınırlı oluyor. Enerji Testi ile bilinçaltında ne var ne yok görebiliyoruz. Kişiyi destekleyen olumlu bilinçaltı kayıtlar da var tabii, onların yeni bir formata ihtiyacı yok. Amacımız kişinin kendini sabote ettiği, engellediği negatif kayıtlarını keşfetmesi ve onları olumluya dönüştürmesi. Yani bu çalışmalarda kişi kendi cam duvarını kendisi kaldırıyor. Ardından da hedefe doğru adım atmak gerekiyor, işte burada bilinç ve irade devreye giriyor.

Beden ideal kilosunu biliyor
PiKi ile ideal kilo yönetiminin de mümkün olduğunu belirten Dilek Kökter, kilo vermek isteyen kişinin önce Temel Modül’ün ilk aşamasını tamamlaması gerektiğini belirtiyor ve ekliyor: “Çoğumuz aynaya baktığımızda ‘Karnım şişti, yüzüm kırıştı’ gibi negatif cümleler kuruyoruz. Ona adeta düşmanımızmış gibi davranıyoruz. PiKi ile önce kişinin bedeniyle dost olmasını sağlıyoruz.” Bedenin ‘yak’ ve ‘yağ’ olmak üzere iki mekanizması bulunduğunu belirten Dilek Kökter, kilo sorunu olan insanlarda ‘yağ’ mekanizmasının devrede olduğunu belirterek, bilinçaltına bakıldığında ise güçlü olmak, karşı cinsten korunmak, kendini cazip olmaktan çıkarmak gibi sebeplerle kilo alındığını söylüyor. Bu kalıplar temizlendikten sonra bedende birtakım noktalara dokunularak iştah düzenleyici, duygusal açlığı sağlıklı yollarla giderici egzersizler öğretiliyor. Eğitime katılanlar bu süreçte doymanın çok yemekle değil, doğru yemekle doğru orantılı olduğunu fark ediyor ve egzersizi hayatlarına sokmaya başlıyorlar. PiKi programında hızlı kilo vermek değil, sağlıklı ve kalıcı kilo vermek amaçlanıyor. Beden kayıtlı olan ideal kilosuna ulaştığında artık orada kalmayı tercih ediyor.

kaynak:Yaprak ÇETİNKAYA

13 Eylül 2013 Cuma

negatiflerden arınma -olumlama

Tüm ayrılık, terk edilme, kayıp, reddedilme veya sürgün korkusunu salıveriyorum. Beni reddeden veya sevgilerini benden esirgeyen herkesi bağışlıyorum ve salıveriyorum.Bende neden olmuş olabilecekleri herhangi acılar için geçmişteki tüm sevdiklerimi bağışlıyorum. Şimdi, tüm incitilme, bilmezlikten gelinme, alay edilme, utanma, hor görülme, küçümsenme, aldatılma, ihanet edilme, mahçup edilme, eğlenilme, aşağılanma, bastırılma, susturulma, sessizleştirilme, baskı altına alınma, baskılanma, eziyet edilme, cezalandırılma, işkence edilme, dövülme, sakatlanma, taşlanma, yakılma, asılma, boğulma, bıçaklanma, kesilme, vurulma, tecavüz edilme, saldırıya uğrama, ağır işe mahkum edilmenin, veya bana karşı yapılan diğer suistimal, mahkumiyet ya da hüküm şekillerinin deneyimlerini salıveriyorum, bırakıyorum. Tüm bunların, herhangi bir seviyede veya boyutta yaşamımda artık herhangi bir etkisi yok. Bu deneyimler ile ilgili tüm hisleri tamamen deneyimliyorum, ifade ediyorum ve salıveriyorum. Şimdi bu deneyimleri tamamen bütünleştiriyorum, iyileştiriyorum ve salıveriyorum. Ben özgürüm.Herhangi bir seviyedeki korku ile ilgili olan herhangi bir seviyede, boyutta, zamanda veya mekanda yapmış olduğum tüm anlaşmaları veya kontratları şimdi iptal ediyorum, salıveriyorum, bırakıyorum ve dönüştürüyorum.

kaynak:SAL RACHELE

Mumların İnsan Psikolojisine Etkileri

Yesil mum
Hareketin ve verimliliğin sembolü olarak görülüyor ve vücut-beyin enerjisini dengelediği söyleniyor. Doğa tutkusunu arttırdığı da iddialar arasinda.

Mavi mum …
Renk uzmanlarına göre algı yeteneklerimizin uyanmasına ve içsel yeteneklerimizin farkına varmamıza yardımcı olan en etkili mum.

Beyaz mum
Saflığın ve gücün sembolü olarak kabul ediliyor. Ayrıca birlikte yandığı diğer mumlarin da etkilerini arttırıyor. Beyaz bir mum duman çıkarıyorsa, çevredeki negatif düşünce ve etkileri yok ettiği söyleniyor. Eğer duman bir süre sonra kesiliyorsa, o bölge her çeşit olumsuzluktan arınmış sayiliyor.

Siyah Mum
En güçlü ve koruyucu mumlar olarak kabul ediliyor. Pek çok dinde, ayin ve törenlerde siyah mumun kullanılması buna bağlaniyor. Uzmanlar, aşırı kullanımın depresyona yol açabileceğini iddia ediyor. Bu yüzden önerileri, siyah mumun, beyaz renkli mumlarla bir arada kullanılması.

Kırmızı mum
Bu yorumu yapmak için aslında uzman olmaya hiç gerek yok. Kırmızı aşk ve romantizmin sembolü olduğuna göre, kırmızı mumlar da aynı etkiyi yaratacaktır. Nitekim uzmanlarda aynı şeyi söylüyor. Pembe mum Sevginin ve başarının sembolü olarak bakılıyor. Onurlu, bilinçli ve saf bir hayatın özellikleri pembe mumlarda toplandığı söyleniyor.

Turuncu mum
Neşeyi ve yaratıcılığı arttırdığı iddia ediliyor. Sonucunu görmek için ders çalışırken, çalışma masanızda turuncu mum yakarak küçük bir deney yapabilirsiniz.

Gri ve gümüş rengi mum
Açıklığın ve şeffaflığın sembolü olarak görülüyor. İçinde gizli kalmış yetenekleri ortaya çıkarmak isteyen kişilere, çalışma esnasında bu mumlardan yararlanmaları tavsiye ediliyor.
Kahverengi mum
Bu mumlar tarafsız, nötr özellikler taşıyor. Kısacası negatif veya pozitif bir etkisi olduğundan söz edilmiyor.

Mor ve eflatun mum
Bu renk mumlarin kişide başarı ve arzularını harekete geçirdiği ifade ediliyor.

alıntıdır…

Bozuk moralinizi düzeltme yolları

Sevgiliniz ya da eşiniz canınızı sıktı. Moraliniz feci şekilde bozuk. Bunun yüzünüze yansıttığı etkinin üstesinden gelmek için giysilerinizdeki renklere önem verin.

Yapılan araştırmalar insanların sıcak, parlak renklerle, kendilerini daha mutlu hissettiklerini ortaya çıkardığını söylüyor. Eğer giyecek sarı veya turuncu bir giysiniz yoksa bile en azından masanızı bu renk çiçeklerle süsleyebilirsiniz.

- Can sıkıntısından kurtulmak için giysilerinizde beyaz, pembe veya mavi gibi renkler kullanın.

- Esmer ve soluk tenliyseniz, benzinizin solgunluğunu saklamak için mavimsi beyaz renkleri tercih edin.

- Sarı veya kestane rengi saçlarınız varsa, kırık beyaz renkler kullanabilirsiniz.

- Kendinizi mutlu hissettiğiniz yeri gözünüzde canlandırın. İster tropik bir adadaki plajı, ister çocukluk yatak odanızı gözünüzde canlandırın. Hayal ettiğiniz mekân neresi ise gözlerinizi kapayın ve kendinizi orada hissedin. Thomas, zihninizdeki görüntüyü sevdiğiniz bir manzara ile değiştirmenin sizi mutlu edeceğini söylüyor.

- Seksi anlarınızı düşünün. Sekse vaktiniz yoksa bile zihninizde özel bir anınızı canlandırmak da içinize mutluluk hissi yayılmasını sağlayacak.

- Biraz ara verin, müzik dinleyin ve biraz mola verin.

- Kulaklıklarınızı takıp sevdiğiniz melodilere kendinizi bırakmanızı öneriyor. Yavaş tempo sizi sakinleştirirken, daha güçlü ve ritmik bir melodi, üzerinizdeki sıkıntıyı atmanıza yardımcı olur.

- Kırmızı rujunuzu sürün. Kırmızı dudaklar etrafa güven ve cazibe yayar. Etrafınızdakilerden göreceğiniz olumlu tepkilerle, içinde bulunduğunuz kötü ruh hali yerini, seksi ve kendinden emin bir havaya bırakır.

- Gülmek için interneti kullanın. Gülerken kendinizi kötü hissetmeniz mümkün değildir. Canınız sıkıldığında bir mola vermek için Youtube gibi sitelerden eğlenceli bir video indirebilirsiniz.

- Masa lambanızı yakın. Çalışırken yukarıdan gelen yoğun ışık, stres ve rahatsızlık duygusu yaratabilir. Oysa ki masanızdaki yumuşak ışık kaynağı sizi sakinleştirir.

- Portakal, mandalina atıştırın. Narenciye yemek ruh halinizi düzeltmenize yardımcı olur. Üstelik soymak zaman aldığı için yavaş yenir ve abur cuburla aşırıya kaçmaktan kurtulursunuz.

- Beş saniye boyunca derin ve yavaş bir şekilde nefes alın, sonra nefesinizi yine beş saniyede, yavaşça verin.

- Doğayla bütünlesin. Arada bir öğle yemeğinizi açık havada, örneğin bir parkta yiyin. Çimenlerin üzerine sırtüstü uzanıp doğayı seyredin. Açık havada olmak, kalp atışlarınızı yavaşlatacak ve karamsar ruh halini üzerinizden alacaktır.
alıntıdır